Frohe Ostern, Buona Pasqua a tutti!

Öteden beri, sizler de çevrenizde duymuşsunuzdur; “Aleviler Neden Tavşan Eti Yemezler?” Genel anlamda sorulan bu soru karşısında, günümüze kadar bir çok teorik neden sıralanmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: “Efendim; Tavşanın kafası kedi kafasına, ayakları köpek ayağına, kulakları eşek kulaklarına benzer. Ayrıca çok tırnaklılar grubundadır ve en önemlisi de regl/adet görür. vs.” Şayet yapılan bütün bu açıklamalar yetmezse, sorunun muhatabı kendince işin erbabıysa, bu defa da Kur’an ayetleri (Maide süresi 3) devreye sokulur. Hadisler uydurulur.

Ama ne var ki; bütün bu gerekçelerin hiç biri, karşı tarafı ikna etmeye yetmez. Zira bu defa da arkasında hemen şöyle bir soru daha gelir: ”Ama Aleviler; Tavşan’ın geçtiği tarlayı bile en az 7 yıl sürmezlermiş?” Görüldüğü gibi iş, iyice çetrefilli olur. Hatta “kendilerini gizleyen Kızılbaşları/Alevileri; Tavşan eti yememelerinden” rahatlıkla tanırlar. Tavşan, Aleviler acısında aynı zamanda böyle bir anahtar kelime olarak da karşımıza çıkar. Şimdi asıl konumuza geçmeden önce Tavşan sözcüğünün kökenine ve Tavşanın fizyonomi açıdan bazı özelliklerine kısaca değinelim:

Kürtçede, “Körgi, Kivroşk, Keroşk” ve benzeri isimlerle anılan Tavşan; Eski Türkçede “seğirtmek, koşturmak” fiilinden türetilmiş “Tabışgan” sözcüğünden evirilmiştir. Mesela Orhun/Göktürk Yazıtlarında (735) “keyik yiyü tabışgan yiyü olurur ertimiz < geyik yiyip, tavşan yiyip oturur idik” diye yazıldığı söylenir. Ki; burada Türk topluluklarının geçmişte Tavşan ve Geyik eti yedikleri de anlaşılmaktadır.

Fizyonomi açıdan Tavşan’ın bazı özellikleri vardır. Şöyle ki; Tavşanlar doğal ortamlarda kendi hallerinde yaşarlar. Doğadaki hiç bir bitkiye zarar vermezler. Otluk ve fundalık yerlerde yaşarlar. Toprağı eşerlerken, bir çok yosun, bitki, böcek ve kuş türlerine, dolayısıyla ekosisteme de faydaları olur. Yılda 6-7 kez doğum yapabilirler. Gebelik süreleri yaklaşık 1 ay sürer. Her doğumda 4 ile12 arasında yavru yaparlar. Yavruları, tüysüz ve gözleri kapalı olarak dünyaya gelirler. Anne Tavşanlar, yavrularını üç hafta kadar emzirirler. Bir aylık olan yavrular, Annelerinden ayrılırlar. Yavru tavşanların üzerine sinen başka canlıların kokusu, özellikle de insan kokusu; Anneleri tarafından fark edilince, Anneleri buna içerlenir ve yavrusunu terk eder. Yavru Tavşanlar, 10 ayda büyürler. En büyük Tavşanın eti bile 1, bir buçuk kilo arasında değişir.

Sahi Aleviler Neden Tavşan Eti Yemezler?

Sıklıkla kullanılan o klasik cümlenin iliştirilmesi gereken yer, işte tam da burasıdır. “Alevilik bir doğa inancıdır”. Doğrudur! Alevilik bir Doğa inancıdır! Doğadaki bütün Canlılar, Aleviler nezdinde dokunulmazlık zırhındadırlar. Çünkü doğadaki bütün Canlıların, belli bir görevi vardır. İnsan, doğadaki Canlılarla uyum içerisinde yaşamalıdır. Aksi halde doğanın dengesi bozulur. Bundan en büyük zararı ise İnsan toplulukları görür. Bunun içindir ki, Alevi felsefesinde doğa Canlılarının baş düşmanı olan “Avcılık” yasaklanmıştır. Bu kural, tüm zamanlar için geçerlidir. Muhtemelen antik çağlardan beri avcılığı ilk yasaklayanlar; toplayıcı (bağ-bahçe-tarım işleriyle uğraşan) Kadın Analardır. Kaldı ki; Kadın Anaların doğadaki Canlıların avlanmasına karşı çıkmalarını, aslında Onlarda var olan “Annelik” refleksiyle açıklayabiliriz. Aleviler arasında sadece Tavşanın değil; etinin yenilmesi için hiç bir hayvan avlanmamaktadır. Aleviler bizatihi uygun mekanlarda bakımını yaptıkları, emek verdikleri sadece besi hayvanlarının etlerini yerler. Yemek istedikleri kümes ve büyük baş hayvanlarının bakımını yaparak, elleriyle besleyerek, onlara bir emek vererek ancak kesip yerler. Yoksa ki doğada, hiç emek vermedikleri hayvanları avlayarak, etlerini yemezler. Aleviler, emeğe ve rızalığa önem verirler.

Yani yukarıda sıralanan o gerekçelerden dolayı değil, doğanın en masum ve en zararsız bir hayvanı olması bakımından ve Alevilikte temelde avcılığın yasaklanmasıyla birlikte bir kiloluk eti olan Tavşanın avlanarak yenilmesi, Alevilik felsefesine aykırı bir durumdur. Bu vesileyle Tavşanların etinin yenilmesi red edilmiştir. Yoksa “Alevilik inancının, bir doğa inancı olduğunu” iddia etmek, gerçekçi bir yaklaşım olamazdı. Unutmayalım! Alevilik bir doğa inancıdır.

Öte yandan, bir başka hakikate daha dikkatlerinizi çekmek isterim: Mezopotamya’nın Paganik kadim bilgileri içerisinde Tavşanlar; Üçlü birliğin-Teslisin sembolleri olarak değerlendirmişlerdir. Onlar, her şeyin farkındadırlar. Yani Onlar, hassas duygularıyla her şeyi görür ve duyarlar. Onlar doğanın süsü olup, Alevilik inancında “gune < günah” statüsündedirler. Gune < günah sayılan hiç bir canlıya dokunulmaz.

Avrupa’da ve dahası bütün Hristiyan toplumlarda “Paskalya (Ostern)” adını verdikleri; “Kıyam Yortusu, Diriliş Bayramı ve Diriliş Pazarı” da dedikleri İsa Peygamberin dirilişini simgeleyen beş haftalık (Kırk günlük) bir “Perhiz” süreci yaşanmaktadır. Eyaletlere ve ülkelere göre değişse de şu an içinde bulunduğumuz (7-10 Nisan arası) bu günler, örneğin Almanya’da Ostern tatilidir. Bu bayramın adı halk arasında aynı zamanda “Oster hase < Tavşan bayramı, yada Ostern Eier < Yumurta bayramı” olarak da bilinir. Avrupa toplumlarında bu bayram; dinsel-inançsal, kültürel ve sosyal dokularla ele alınmıştır. Tavşan burada en sevimli ve en masum hayvan olarak seçilmiştir. Buradaki maksat, doğa hayvanlarının çocuklara sevdirilmesinin etkisi de elbette büyüktür. Bu vesileyle çocuklu evlerde ev Tavşanları da beslenmektedir. Zira bu bayramda Tavşan şeklinde çikolatalar, kekler, ekmekler vs. yapılmaktadır. Yine Hz. Meryem’in, temizliğini-lekesizliğini anlatan bütün resimlerde, beyaz bir Tavşan ile simgeleştirilmiştir. Tavşanlar; dişilikleri ve üremeleriyle Kadın Analarla de özdeş tutulmuşlardır. Tavşanlara ve doğa hayvanlarına lütfen dokunmayın! Onları avlamayın! Et ihtiyacınızı, emek verdiğiniz besi hayvanlarından temin edin! Yada etsiz kalın! Frohe Ostern, Buona Pasqua!

Hak ile kalın!