Özellikle son zamanlarda milyonlarca insanı doğrudan etkileyen gıda fiyatlarındaki artışın da nedenlerinden biri olan AKP dönemi tarım politikalarıdır.
20 yılı aşkın AKP iktidarı ile ilgili çok şey yazıp çizebilir; günlerce hatta aylarca konuşabiliriz ancak bu yazıda özellikle son zamanlarda milyonlarca insanı doğrudan etkileyen gıda fiyatlarındaki artışın da nedenlerinden biri olan AKP dönemi tarım politikalarından bahsedeceğiz.
Zaman zaman ilgili bakanlıktan ya da iktidara yakın medya kuruluşlarından Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta nasıl büyük işler başardığını, “biz iktidara geldiğimizde tarımda şu kadar ihracat vardı, biz onu şu noktaya çıkardık” veya “şu üründe şu kadar üretim yapılıyordu, biz şu kadar artış sağladık” gibi açıklamalara hepimiz aşinayız. Peki, gerçekte yaşanan nedir? 2022 Kasım ayında başlayıp hala devam eden AKP iktidarında ülke tarımında gerçekten çağ mı atlandı? Büyük, çoğu zaman dış güçler tarafından kıskanılan başarılara mı imza atıldı? Öncelikle, uzun uzadıya yazmaya bile gerek kalmadan çarşı pazardaki fiyatlara genel bir bakışın dahi çok şey anlattığı günlerden geçtiğimizi belirtmek gerek. Keza bir kilo et 300, bir adet yumurta 3, bir litre süt 25, bir kilo kuru soğan 30, bir kilo domates 40 TL ve burada belirtilen temel gıda ürünlerinden yalnızca birkaçı üstelik.
Dünyada gıda fiyatları bir süredir genel bir düşüş eğiliminde olmasına rağmen ne yazık ki ülkemizde bu durum tam tersi seyre sahip olup, bunun temel sebebi ise ülkemizde yaşanan enflasyon gerçeği ve en az onun kadar vurgulanması gereken uygulanan yanlış tarım politikalarıdır. Öyle bir enflasyon ki her ne kadar TÜİK verilerine gerçek anlamda yansımasa da halkın büyük çoğunluğunun iliklerinde hissettiği türden ve öyle politikalar ki bir zamanlar mercimek, nohut, buğday vb. ürünleri ihraç ettiğimiz ülkelerden şimdi aynı ürünleri ve daha fazlasını ithal etmemize neden olan.
Bir tarafta neredeyse gün be gün değişen fiyatlar, sürekli azalan alım gücü ve milyonlarca insanı ilgilendiren ücretlerdeki reel erime; diğer tarafta yeni ekonomi modeli olarak açıklanan ve biraz diş sıkma ile üstesinden gelineceği söylenen amma ve lakin sıkmaktan ağızda dişin kalmadığı bir sonuçla karşı karşıyayız.
Gelin, bugünlere nasıl geldiğimizi özetleyen bir raporla devam edelim:
Sol Parti tarafından hazırlanan ve “AKP İktidarının 20. Yılında Küçük Çiftçilerin ve Köylülüğün Yıkım Raporu – Sonuçlar ve Sol Çıkış” adlı rapor, çok uzun olmamakla birlikte konuyu oldukça iyi özetlemesi ve hemen herkesin anlayacağı dilde yazılmış olması nedeni ile üzerinde durulmaya değer.
Dileyenlerin https://www.birgun.net/haber/sol-parti-den-tarimin-20-yili-raporu-topraklar-gasp-edildi-uretici-kusturuldu-427577 adresinden tamamına ulaşabilecekleri raporda, 2002 ile başlayan AKP iktidarında tarımın serüveni yıl yıl ve kısa kısa anlatılmış. İktidar arifesinde IMF ve Dünya Bankası ile yapılan işlere karşı olduğunu belirtip, iktidarı alır almaz tarımı neoliberal politikalara kurban eden AKP’nin, tarım ve hayvancılıkta ülkeyi düşürdüğü içler acısı duruma nasıl gelindiğinin özeti çıkarılmış. Biz de okuyucular için ilgili raporun vurucu kısımlarını aşağıda aktarmış olalım.
· 2003’te TEKEL’in içki ve sigara bölümleri önce birbirinden ayrıldı, sonra ayrı ayrı özelleştirildi. 10 bin 818 TEKEL işçisinden 8 bin 247’sinin iş akdi feshedildi.
· 2004’te “Üretici Birlikleri Yasası” ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapmaları ve ürettikleri ürünleri işleyebilecek sanayi tesisleri kurmaları engellendi.
Organik Tarım Yasası ile organik tarım sertifikasını verme yetkisi çoğunluğu yabancı menşeili özel şirketlere devredildi.
Tarım Sigortaları Kanunu ile devlet destekli tarım sigortalarında havuz sistemi oluşturuldu. Olanakları kısıtlı küçük çiftçiler sigorta yaptıramadılar, ürünlerini maliyetin altına satmak zorunda kaldılar ve desteklerden mahrum edildiler.
· 2005’te Türkiye Gübre Sanayii Anonim Şirketi’nin (TÜGSAŞ) tüzel kişiliği Sümer Holding A.Ş. ile birleştirilerek sona erdirildi. Böylece gübre üretimi yapan kamu kuruluşları özelleştirilerek gübre fiyatları birkaç tekelci şirketin insafına bırakıldı.
· Kamu, 2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile tohum üretimi alanının dışına çıkarıldı.
· 2010’da çıkarılan Biyogüvenlik Yasası ile GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizmalar) tohum ile üretime yasak getirilmekle birlikte GDO’lu ürünlerin ithalatı ve kullanımı yasaklanmadı.
· 2012’de çıkarılan Büyükşehir/Bütünşehir Yasası ile on altı bin köyün tüzel kişiliği bir gecede ortadan kaldırıldı. Bu kapsamda köylerin mal varlıklarına, ortak kullanılan yayla, otlak ve meralarına, içme suyu kaynaklarına, köyün mülkü olan tarla, düğün salonu, kahvehane vb. köy üzerine kayıtlı ne varsa el konularak özelleştirmeye açılıp satışlarına başlanmıştır.
Çıkarılan otlatma planı ile otlatma bölgeleri sınırlandırıldı.
· 2017’de Türkiye Varlık Fonu’na devredilen ÇAYKUR, o tarihten itibaren düzenli olarak zarar etti.
· 2018’de Kamuya ait 10 şeker fabrikası özelleştirildi ve böylece TÜRKŞEKER’in kapasiteye göre sektördeki payı özelleştirme sonrası yüzde 35,5’e düştü. Böylece kamunun bu pay ile piyasada şeker fiyatlarını düzenleme olanağı kalmadı.
· 2019 yılı Ocak ayında yıllık enflasyonun 20,35 olmasıyla gıda fiyatlarında yaşanan artış soğan deposu basarak, patlıcan ve bibere raf yasağı getirerek çözülmeye çalışıldı. Daha sonra tedarikçi firmalardan alınarak Tarım Kredi Kooperatifleri’ne fatura edilen ve %70’e varan zararla satılan ürünlerden oluşan Tanzim-Satış Noktaları açıldı.
· 2020’de küresel Covid-19 salgını, tohumdan sofraya özelleştirilen tarım politikalarının başarısızlığını gözler önüne serdi. Bu dönemde dışa bağımlılık ve gıda tedarikinin özel sektörce düzenlenmesi üretimi neredeyse durma noktasına getirdi. Stoklama ile fiyat artışı gibi gündelik hayatı, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen sonuçlar doğurdu. Çiftçiler pazara erişemedi, tüketiciler zincir marketlerden pahalı gıda tüketmeye mecbur bırakıldılar.
· 2021’de yürürlüğe giren yasa ile ‘yetki belgesi’ olmayan üreticiler tütün ticareti yapamaz hale geldiler.
Un, ekmek ve yağ fiyatlarındaki muazzam artışlar ciddi bir gıda krizinin yaşanmasına neden oldu. Halkın ekmek, yağ ve şeker gibi temel enerji kaynağı olan gıdalara erişimi kısıtlandı. Birçok ilde ekmek kuyrukları ortaya çıktı, şeker karaborsaya düştü. Yağ, kota ile satılmaya başlandı.
· 2022’de gıda krizinin çözümü olarak sayılarının 500’e çıkarılması vaat edilen Tarım Kredi Kooperatif marketlerinde bazı ürünlerde şaibeli indirimli satışlar başladı. PttAVM’den ayçiçeği yağı satmak, depo basmak, KDV indirimi yapmak gibi bazı uygulamalar ile gıda üretim ve erişim sorunlarını çözmeye çalışan iktidar, bir kez daha başarısız olurken TKK marketleri indirimin ilk gününde 7 kat ciroya ulaştılar.
Zeytinlikler, 83 yıllık Zeytin Yasasını çiğneme pahasına maden kanununa eklenecek bir madde ile 10. kez talan edilmek istendi.
· 2023’te yayımlanan 126 numaralı Kararname ile 6831 Sayılı Orman Kanunu, 4342 Sayılı Mera Kanunu ve 3194 Sayılı İmar Kanunu değiştirildi. Bu değişikliklerle bakanlıkların ve belediyelerin yasal yetki ve görevleri ellerinden alınarak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verildi. Olağanüstü Hal Dönemi ile sınırlı olmayan bu değişiklik ile deprem bölgesindeki 11 ilde bulunan ahır, ağıl ve samanlıkları depremde yıkılmış olan kırsalda yaşayan yurttaşların 4342 sayılı yasa kapsamındaki meraları da ellerinden alınmaya çalışıldı.
Tespit edilen ŞAP hastalığından dolayı hayvan hareketleri kısıtlandı ve hayvan satış yerleri kapatıldı. Hastalıkla mücadele için zorunlu olarak yaptırılması gereken aşı için üreticilerden ücret alınmakta, aşı yaptırmayan üreticilere 46 bin 159 lira idari para cezası uygulanmaktadır. Üstelik aşılama yapan sağlık emekçilerine yeterli teçhizat sağlanmamakta, yeni pandemilere kapı aralanmaktadır.
“Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” içerisinde tarımsal üretim planlaması adı altında bir dizi düzenleme TBMM’ye sunuldu. Buna göre üreticilerin üretim öncesi Tarım ve Orman Bakanlığından izin alması gerekmektedir. Cezai yaptırımların da eşlik ettiği bu izin sürecinin yanı sıra teklifte sözleşmeli üretimi zorunlu hale getiren yaptırımlar bulunmaktadır. Bunlara ek olarak, Bakanlık iki yıl üst üste ekilmeyen tarım arazilerini çiftçiden alarak kiralayabilecektir. Bu düzenlemeler, köylüleri ve küçük çiftçileri hızla topraklarından koparmaya ve bağımsız hareket etme özgürlüklerini de ellerinden almaya yönelik atılan en vahşi adımlardan biridir.
Raporun “İstatistikler, AKP’nin Tarımdaki Yıkımı” adlı kısmında temel istatistiki veriler ile 20 yıllık süreç rakamların dili ile anlatılmış.
1- 2002 yılında tarımda istihdam edilen nüfus sayısı 7 milyon 458 bin kişi iken 2022 yılında bu sayı 4.910.000’e indi. Geçim koşulları ortadan kalkan 2,5 milyondan fazla çiftçi-köylü kırdan kente göç etmek zorunda bırakıldı.
2- AKP iktidara geldiğinde 41 milyon hektardan fazla olan tarım alanı 38 milyon hektara düşerek iki Trakya bölgesi büyüklüğünde tarım alanı yok edilmiş oldu.
3- 2002’de 2,6 milyon çiftçinin bankalara olan borcu 2.4 milyar lirayken bugün 2,2 milyon çiftçinin bankalara olan borcu 325 milyar lira olmuştur. Yani AKP iktidarı boyunca çiftçinin borcu 133 kat artmıştır.
4- Ülke nüfusu artarken temel besin kaynağı olan buğday üretimi azaldı. 2002’de 65 milyon olan ülke nüfusu 2022’de 85 milyona ulaşırken buğdayda üretim aynı dönemde 19.5 milyon tondan 17.65 milyon tona geriledi. Aynı dönemde 87 milyon ton buğday ithal edildi.
5- Ülkemiz, arpa, mısır, çeltik, pamuk, kuru baklagiller, ayçiçeği, şekerde net ithalatçı konuma geçti. Kaybeden küçük çiftçiler olurken kazanan çok uluslu şirketler oldu.
6- Gayri Safi Yurtiçi Hasıladan tarımın aldığı pay 2002’de %10,2 iken yıllar içinde azalarak 2022 yılında %6.2’ye geriledi. Küçük üreticiler, çiftçiler ülkeyi beslemeye devam ederken emeklerinin karşılığı verilmedi.