Ruh ve Gnosis Gnostik düşüncede ilahi alemin bir parçası olan ruh ölümsüzdür. Ölüm, süflî âlemde kusurlu olan maddi varlıklar ve beden için geçerlidir
Rae Haq/Alevilik gnostik bir dindir. İşin bu noktası ne teolojik nede tarihsel açıdan kayde değer bir şekilde incelenmiş değildir. Dolayısıyla Alevilik ve gnostisizm ilişkisinin incelenmesi gerek Rae Haq/Alevilik gerek ona yakın din-inançlar arasındaki bağlantıya da ışık tutacaktır.
Gnosis Yunanca, ‘bilmek, tanımak, kavramak‘ anlamlarında olup Arapçaya, ‘irfan, marifet‘ ve ‘hikmet’ olarak çevrilmiştir. Gnostik ise bilgi/gnosis yoluyla ‘’kurtuluşu’’ arayan bilen kişiyi ifade eden bir tanımdır. Sasaniler döneminde gnostiklere, Zerdüşler tarafından Pehlevice karşılığı olan ve ötekileştirme anlamında ‘’zandeka’’ denmiş ve bu tanım onlar üzerinden 8.yy. sonrası islam literatürüne ‘’zındık’’ olarak geçmiştir.
Gnosis, yalnızca gnostiklerce bilinebilen, maddî âlem ve bu âlemin yöneticilerince anlaşılmayan bir bilgidir. Ayrıca gnosis, kazanılan, elde edilebilen değil; Tanrı tarafından verilen, bahşedilen ve bağışlanan bir bilgidir. Bu bilgi tecrübe dünyamıza ait duyu ve algılarımızla kavranamaz, anlatılamaz ve ifade edilemez. Kısaca gnosis, ilâhî âleme yönelik ‘’hakikat ve kurtuluşun’’ bilgisidir.
Gnostisizm ise, “gnostikos” dan türemiş olup ‘’bilmek’’ anlamına gelmektedir. Buradaki bilgiden kasıt, akıl ve iradeden ziyade metafizik ve mistik bir sezgi yoluyla Tanrı’nın ilişkisel ve deneyimsel bilgisidir .Başka bir ifade tarzı ile gnostizm, keşif, ilham, gayb bilgisi, kehânet, gizemli bilgi veya ilmî bilgiden ayrı bir bilgidir. Bu, bâtınî sırrı bilme, “dinî sırların yüce bilgisi”, irfan, hakikat veya gizli ve şahsî bilgidir.
Gnostik metinlerde Tanrıdan “bilinmeyen” ve “maddi âleme yabancı olan” (kemal-mükemmel) terimleriyle de zikredilir . Bir çok batılı teolog ve tarihçi gnostizmi, İsa’dan sonraki dönemde hıristiyanlıkta belirli konularda farklı düşünen bir sekt olarak tanımlamıştır. Oysaki bu konuda yapılan birçok araştırma, bize milattan önceki dönemden itibaren çeşitli ortadoğu dini-felsefi geleneklerde temsil edilen bir akım olduğunu göstermiştir.
Gnostizmin Tarihi Felsefi Kökleri
Eski İranı, hristiyan, Yahudi gnostik akımlar tarihte varlık göstermiştir. Dolayısıyla gnostizm daha çok coğrafik olarak ortadoğu kaynaklıdır. Eski Mısır’da ruhsal özgürleşme ancak insanın kendini tanıması ile mümkün olacağı savunulmuştur. Pisagor (M.Ö. 570-494), asırda tasavvufî-dinî bir felsefe ortaya koymuştur. Dolayısıyla gnostizmin kökleri Antik Yunana kadar gitmekte olup gnostik bilginin, insanı kurtuluşa erdiren kutsal bir bilgi olduğu düşünülmüştür. Pisagor tanrıya; “en yüce Bir”, Plotinus ise “Bir” der. Gnostikler şeylerin düzenli bir sırayla “Bir”den “taştığını”ve maddeye düşmüş olduğunu öne sürerler. Burada insanın hem Tanrı’yı bilmesi, hem de kendini bilmesi ön plana çıkmakta olup kast edilen bilgi, sıradan nesnelere ait bilgi olmayıp, kutsalın bilgisidir. Çünkü madde ve maddi âlem karanlığı ve kötülüğü temsil ettiği fikriyatı hakimdir. Bu durumda ruhun kurtuluşa ermesi için çaba sarf etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla insan, kendine verilen gücü, aydınlanma ve kurtuluş yolunda kullanmalıdır . Gnostikler kimi rakamlara özel anlamlar yüklemiştir. Mesela, 3, 7, 9, 12, 27 ve otuz. Kimi sayıların matematiksel işlem ile; 1+2+3+4= 10 olması ve kutsal sayılması, ayrıca 40 sayısı, yıllık dönemece denk 365, dini öğretilerdeki 3 hükümran Tanrı (Zeus, Poseidon, Hades), 12 kardeş (12 titan) 9 Kale (Burg), 7 yada 9 kapı veya yine 7 ve 9 cennet ve cehennemin kapısı gibi. Burada hatırı sayılır bir kısım mantığın Pisagor’dan geçtiği gayet açık bir şekilde belli olmaktadır.
İskenderiyeli Yahudi filozof Philon, Tanrı’ya tek bir sıfat yükler oda varlıktır. Gnostikler ise tıpkı Pisagor, Platon ve Plotinus gibi Tanrı’ya herhangi bir sıfat yüklemez aksine böyle bir şeyi reddederler. Gnostikler, kötülüğün yüce Tanrının tasarrufu dahilinde olduğunu ya da ondan kaynaklandığını kabul etmezler. Onlara göre tapınılan yüce varlık mutlak iyilik ve güzellik nitelikleriyle donanmıştır. O her türlü kötü nitelikten uzak olduğu gibi, kötülüğe neden olması, yaratması veya kötülüğün ondan neşet etmesi söz konusu dahi olamaz.
Gnostik gelenek maddenin kötülük ve karanlık âleminin bir parçası olarak kötü Tanrı tarafından var edildiği kanaatindedir. Gnostizmde insan yüce Tanrı’dan uzaklaşma neticesi olan düşüş ile kötülük dünyasında (sufli alem, bu dünya) günah ve ölüme tutsak olmuş bir mahkûmdur. Kurtuluş için insanın uyandırılması, kendisinin ve çevresinin gerçek mahiyetini kavramaya ve düşünmeye sevk edilmesi gereklidir. Gnostik geleneklerde gizli bilgi doktrini oldukça önemlidir. Gnostizme adını veren gnosis, yalnızca gnostiklerce bilinebilen, maddî âlem ve bu âlemin yöneticilerince anlaşılmayan bir bilgidir. Ayrıca gnosis, kazanılan, elde edilebilen değil; Tanrı tarafından verilen, bahşedilen ve bağışlanan bir bilgidir. Bu bilgi tecrübe dünyamıza ait duyu ve algılarımızla kavranamaz, anlatılamaz ve ifade edilemez.
Kısaca gnosis, ilâhî âleme yönelik hakikat ve kurtuluşun bilgisidir.
Gnostizm, özgürlük yolunda gizli bir var olma halidir, ki, burada kastedilen bedensel esareten azad olma fikriyatıdır. Hakikati bulmakta dinleri tam olarak yeterli görmez ve felsefî anlamda Hermetizmi takip eder. Aydınlanıncaya kadar ruh göçüne (tekrardan doğuma) inanır. Tanrısal ışığı ararken sofu olmayan, politikacı ve devlet yöneticileri ile uzlaşmayı kötülük olarak görmelerinin nedeni, dünyevî isteklerden uzaklaşma gereklerinin sonucudur.
Gnostiklerin âlem anlayışı düalist olup, birbirine karşıt nitelikleri olan iki âlemin varlığına inanırlar. Bunlardan biri olan ışık, nur veya hakikat âlemi gibi isimlerle adlandırılan ve tapınılan Tanrının merkezinde yer alan âlemdir. Buda bildiğimiz batıni âlemden başkası değildir. Gnostik geleneklerde tüm kötülüklerin kaynağı ise maddî âlem olarak gösterilir. Kötülük âlemiyle iyilik alemi ya da nur/ışık ile zulmet/karanlık arasındaki mücadelede iyilik/nur galip gelecektir. Böylece yaşamın sonunda kötülük/zulmet, ışık tarafından dizginlenerek tahakküm altına alınacak ve onun emrinde olan madde ve maddî âlem yok edilecektir.
Ruh ve Gnosis Gnostik düşüncede ilahi alemin bir parçası olan ruh ölümsüzdür. Ölüm, süflî âlemde kusurlu olan maddi varlıklar ve insan söz konusu olduğunda, beden için geçerlidir. Doğru yol ise; süflî (maddi) âleme düşen ruhun tekrar ilahi âleme yükselmesidir. Gnostiklere göre insan üç unsurdan oluşur: Beden, can (nefs) ve ruh. Kimi gnostiklere göre Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yemesiyle ilk gnosis kazanılmış olur. Adem ve Havva yasak meyveyi yiyerek uyurlar sonra uyandıklarında ise onları cennetten sürecek olan Tanrının aslında gerçek Tanrı olmadığını fark ederler. Bu durumda gnosise sahip olan ilk kişi Havva gnostikler için ayrı bir öneme sahiptir.
Gnosis ve Kurtuluş
Gnostikler, her zaman kutsal bir kitabın veya metnin bâtıni anlamı üzerinde çalışmayı hedefler; bunlar, onlara göre simgeli ve şifrelidir. Kutsal dini anlatıların içinde saklı manalar bulunduğunu bundan dolayı gnostik sır kökenine ulaşmak için derinleşmek ve insanın kendi içindeki yanlışlarının eseri olan kötülükle mücadelesini de derinleştirmek gerektiğine inanırlar. Gnostikler bu savaşı kazanmak, kendi içlerinde bulunan tanrısallığı da aramak için çabalarlar. Burada aslolan kötülüğün iyiliğe dönüştürülmesidir. Farklı bir ifade ile gnostikler genel ve ortak tez olarak tanrısal şeyler hakkında gizli (batıni) bir bilginin (gnosis) olduğu ve bu bilgi sayesinde insanın kurtuluşunun mümkün olduğuna inanır/düşünürler.
Gnostik kurtarıcı bilgi, öncelikle bir gizli tarihin açıklamasından oluşur: Dünyanın yaratılışı, kötülüğün kökeni, insanları kurtarmak için sufli aleme (yeryüzüne) gelen tanrısal kurtarıcının dramı ve aşkın tanrının nihai zaferini anlatır. Tabiki bu zafer, zamanın sona ermesi ve kozmosun yok olması şeklinde olacaktır. Ulu yaratıcıdan gelen bu gizli bilgi, doğası gereği maddi olmayan ilahî âlemden geldiği için bâtınî niteliktedir. Bundan dolayı, başta ibadet olmak üzere dinin zahiri boyutu bâtınî bir yoruma tabi tutulur. Gnostik anlayışın gizli bilgi ve bâtınî tevil öğretisinin gizli (sırlı) bir anlayışı gerektirmesi kaçınılmazdır. Zira nuru, zulmetin esaretinden kurtarmak üzere gelen elçiler, kurtuluş reçetesi olan bâtınî hakikatleri zahirin kabuğu ile gizlemişler ve böylece zulmetin eline geçmesini engellemeye çalışmışlardır. Bundan dolayı bâtınî tevilin zahirin altına gizlenme zorunluluğu da gnostik bir paradigmanın sonucudur.
Gnostik olan kişi kendisini Tanrı tarafından özel olarak seçilmiş bir cemaatın ve lideri öncülüğünde özel bir misyonla görevlendirilmiş, kendi ve insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirecek seçkin biri olarak görür. Gnostik olan kişiye tıpkı Mani dininde olduğu gibi, insanlığın kurtarılması ideali kutsal bir görev olarak aşılanır.
İlahi âlemden gelen gnosisin (kurtarıcı bilgi) niteliği, öz itibari ile ruha geldiği odağı hatırlatan kimi bilgi kırıntılarından oluşur. Ruh, gnosis sayesinde geldiği odağı ve bu âleme niçin düştüğünü idrak ettiğinde kurtuluşu için gerekli olan bilgilere böylece ulaşmış olur.
Genelde gnostikler, kendisini dünyaya bağlayan şeylerden mümkün mertebe uzak durmaya çalışır ve maddi hayata karşı olumsuz bir tavır sergilerler. Ruh, kurtarıcı bilgiyi alabilecek seviyeye geldikten sonra kurtarıcı tarafından ona gnosis ulaştırılır ve böylece ruh kurtuluşunu gerçekleştirip ilahi aleme tekrardan dönme imkanına kavuşur.
Gnostizmde kişi Tanrıya ulaşmak için; dünyadan el etek çekerek çileci bir yaşantı üzerinden kişisel aydınlanmasını tamamlar ve gnosisi almaya hazır hale gelir. Yada bir rehberin yol göstericiliğinde kendi özüne dönerek ve buradan hareketle maddenin arkasındaki manayı ve dualitenin arkasındaki bütünlüğü anlar ve aydınlanma sürecini tamamlar böylece gnosise kavrayarak ulaşır.
Platoncu felsefeyi hristiyanlığa uyarlayan gnostiklere göre, ruhani olan her şeyde iyilik, dürüstlük ve sevgi varken; cismani olan her şeyde de kötülük, hilekârlık, adaletsizlik ve düşmanlık vardır. Platoncu bir görüşe göre, ruhani ve kalıcı olan Tanrı diyarında (idealar âleminde) mekân tutan o tek yüce ve gerçek Tanrı, yeryüzünde her ne varsa aslını ve dolayısıyla kusursuz olanını yaratmıştır; yani tıpkı yeryüzünde olduğu gibi dünyanın dışındaki ruhani sahalarda insanların yanı sıra dağlar ve denizler, ırmaklar ve nehirler, bitkiler ve hayvanlar vardır; ruhani olan her varlığın benzerini de, bedensel ve cismani olarak Tanrı benzerlerini yaratmıştır.
İslam ve Gnostizm
Bölgemizde islam dominant olduktan sonra buradaki gnostikler, maddenin kaynağını zulmete dayandıran ve doğası gereği kötü gören düalizmini (nur ve zulmet karşıtlığı) yumuşatarak daha İslami bir forma dönüştürme ihtiyacı hissetmiş böylece kabul edilebilir bir anlayış ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu yeni yoruma göre madde Şeytan tarafından yaratılmamakla birlikte, varlık hiyerarşisinin ya da tecellinin son basamağında yer almaktadır. Madde mananın, maddi âlem ilahi evrenin bir yansıması ya da gölgesinden ibaret olduğu savunulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla madde, mananın açığa çıkmış bir formu olmanın dışında bir gerçekliğinin olmadığına inanmışlardır.
Bölgemizdeki önemli dinsel gruplardan biri olan İsmaililer kurtarıcı bilgi anlayışını gnostik çevrelerden almıştır. İsmaililer’in bâtın anlayışı Ortadoğu’nun muhalif gnostik çevrelerinde geliştirilen gnosis anlayışıyla benzer bir zihni arka plandan ve epistemolojiden hareket edilerek üretilmiştir.
Tasavvuf ve Gnosis
Mârifet, sûfîlerin ruhânî halleri yaşayarak, manevî ve ilâhî hakîkatleri tadarak (içsel deneyim ile aracısız) elde ettikleri bilgi türüne verilen isimdir. sûfîler mârifetin temel konusunun Mutlak Varlık yani Tanrı olduğunu söylerler .
Ünlü islam ulemasından Tirmizi, zâhir ve bâtın olmak üzere bilgiyi iki gruba ayırıp önceliği ise bâtınî bilgiye verir. Çünkü zâhirî bilgi insanın bu âlemle sınırlı olan yetilerinin ürünü olup unutulma ve yok olma gibi sorunlara sebep olduğundan sınırlı olup kesinlik arz etmez. Dolayısıyla varlığın özünü anlama, izah etme, insana kendisinin hakiki konumunu tanıtma ve bu doğrultuda yaşamasını sağlamada yetersiz kalan bu bilgi türü onun hedefine ulaşmasının aracı olamaz.
İslamın ilk sufilerinden olan Cüneyd-i Bağdâdî,“bâtınî bilginin kaynağının ilahi olduğuna işaret eder” ve onu, İmâm Şa‘rânî, İmâm Rabbanî, İbnü’l Arabi gibi gibi isimler de takip etmiştir. Tasavvufçular için bilgi, irfani(gnostik) bilgidir ve bu akıl ile idrak edilemeyen batıni ilahi bir ihsandır. Ruhsal olarak da ‘’kemal’’ derecesine ulaşmış sufi kişilerin kalbinede nur şeklinde kendini gösterir.
Ayrıca Batını, zahirden üstün tutup zahiri hali, batıni aleme ulaşmada bir araç olarak görürler. Bu durum zahiri hal için gelen peygambere göre değişiklik arz etmekle beraber batıni hakikatlerde ise herhangi bir değişim sebebiyet vermediği görüşü hakimdir.
Sonuç olarak gnostizm Mani ve Mazdek dinlerinin önemli bir sütunu idi. Günümüzde ise gnostik olarak Mandean (Kuranda Sabi diye geçer), Ehl-i Haq, Yezidilik, Nusayrilik, İsmaililik, Dürzilik, gibi din-inançlarda varlığını sürdürmektedir. Ayrıca gnostizm Rae Haqi/Alevi inanç felsefesinde önemli bir saç ayağı olarak da bulunmaktadır. Bir sır ve kurtuluş dini olması, nübüvvet-imamet, güruhu Naci, dört kapı kırk makam, sıratı müstakim v.s. gibi inanç kodları gnostizm kaynaklıdır. Bütün bunların izlerini Alevi anlatım ve edebiyatında rahatlıkla görmek mümkündür. İşin bu kısmının yazımı makalenin boyutunu aşacağından bu minvalde yazılacak başkaca makalelerin konusu olacaktır.
Kaynakça
-Wolfgang Schultz, Dokumente Der Gnosis
-R. Strothmann, Gnosis-Texte der Ismailiten
-Martin R. von Ostheim, Selbsterlösung durch Erkenntnis. Die Gnosis im 2. Jahrhundert n. Chr.
-Roelof van den Broek, I. Gnostic Religion. und II. Gnostic Literature.
-P. Nagel, Das Sethianische System nach Nag Hammadi-Handschriften
Otakar Klima, Manis Zeit und Leben
-Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi Cilt 5
-Kerim Kazanç, Yeni Eflatuncu Felsefede Gnostik Unsurlar ve Tesirleri
-Doç. Dr. Hilmi Demir“Yeni Eflatuncu Felsefede Gnostik Unsurlar ve Tesirleri” Adlı Tebliğin Müzakeresi
-Prof.Dr. Şinasi Gündüz, Erken Dönem Hıristiyan Gnostisizmi
-Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Gnostik Mitolojide Düşüş Motifi Ve Dimurg Düşüncesi
-Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Sabiiler, Son Gnostikler
-Yrd. Doç. Dr. Harun IŞIK, Gnostisizmin Genel Teolojik Arka Planı ve Tarihsel Gelişimi
-Doç. Dr. Yusuf Benli, Gnostizmin Şia’nın İlk Oluşumuna Etkileri Meselesi
-Kürşat Haldun Akalın Dergipark, Ruh Beden Çıkmazında ve Düalist Tanrı Ayrımında Paul’un Gnostik Sapması
-Yrd. Doç. Dr. Mahmut Çınar, “Sûfîlere Göre Bilgi Kaynağı Olarak Mârifet” Adlı Tebliğin Müzakeresi
-Doç. Dr. Salih Çift, Sûfîlere Göre Bir Bilgi Kaynağı Olarak Mârifet. Kazımır Maleviç, Gnostizm, Gül-Haç Teozofi Işığında İki Kare Örneği: ‘’Koyu Karanlıklar’’ (Robert Fludd) ve ‘’Siyah Kare’’ Dergi Park
-Ali Avcu, Gnostik ‘’Kurtarıcı Bilgi’’ (Gnosis) Anlayışı ve İsmailikteki Tazahürleri