Rae Haq/Alevi inancında Gül ve Cemal metaforu büyük önem taşımakta olup bizlere inanç felsefesi hakkında da birçok ipucu vermektedir.

Rae Haq inancında Muhammed miraca çıktığında göğün dokuzuncu katında Haq ile ‘’cemal cemal’e konuştuğu’’ anlatılmaktadır.

Gül, Haq tarafından batın aleminde ilk yaratılan ve "ilk akıl" olan güneş ile betimlenen Muhammed’in sembolüdür.
Bu sebeplerden dolayı Gül ve Cemal erkek isimleri olarak kullanılmaktadır. Gül ve ondan türetilen ‘’Gülşen, Gülizar, Gülistan, Gülabi v.s.’’ ise Rae Haq ve tasavvufta batıni anlamda farklı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bu terimler erkek ve kadın isimleri olarak kullanıldığı gibi edebiyatta remz veya sembol olarak da kullanılmaktadır.
Gül ve Cemal metaforu batıni inanç-ekoller ve tasavvufta sıklıkla kullanılmaktadır. Ayrıca Gül bir çok din-inançta kullanılan bir semboldür. Yazımın hacmini aştığı için bu kısımlara girmeyecek sadece Rae Haq’taki karşılığına bakmaya çalışacağım. 
images (7)-22
                                                  ✦✦✦
Meramımı daha iyi anlatabilmek için şimdi Gül ve Cemal kelimelerinin etimolojisini bakıp ilerleyelim.
Gül;
Farsça gul گل “çiçek, özellikle gül” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Orta Farsça aynı anlama gelen vard sözcüğünden evrilmiştir. (Kaynak: Christian Bartholomae, Altiranisches Wörterbuch sf. 1369) Bu sözcük Avestaca aynı anlama gelen varəḏa sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Hint-avrupa Anadili aynı anlama gelen yazılı örneği bulunmayan *wr̥dʰo-s biçiminden evrilmiştir.
/v-/ > /gu-/ evrimi Farsçada standarttır. Karş. güman, günah, güzide, küstah. /rd/ > /l/ evrimi için karş. dil², salname.
Zazaki; vıl "gül" orijinal önsesi korur. Kürtçe (Kurmanci) gul Farsçadan alıntıdır. Arapça ward ورد, Ermenice vard վարդ "gül" Eski ve Orta Farsçadan alıntıdır. (Nişanyan Sözlük)
Eski İrani, Avestan; wrda, varedha: Gül
Suxrra-Vard: Kırmızı gül
Sogdca; Vrd
Pehlevi; varda, vard, vart
Persçe; Val, Vel, Vol: Çiçek, gül
Persçe Gol: Çiçek ( >j£ ) jj
Arapça; julab: Gülsuyu
(Dr. Ali Nourai, An Etymological Dictionary of Persian, English and other Indo-European Languages)
Cemal;
Arapça cml kökünden gelen camāl جمال “güzellik” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça camula جَمُلَ “tam ve eksiksiz idi, güzel idi” fiilinin faˁāl vezninde masdarıdır. (Nişanyan Sözlük)
         
Güzellik Anlayışının Felsefi Kökeni
Ra haq sıklıkla vurguladığım gibi Platon-Plotinos (yeni Platoncu) bir dindir. Dolayısıyla inanç felsefesi incelendiğinde bu iki filozofa bakmak gerekmektedir.
         
Pisagor’a göre; her şeyin kaynağı olan Bir’dir (tanrı). Bu ilkeyi Platon Pisagordan almış olup Plotinos’da bunu devam ettirmiştir. Buna göre; Bir’in taşmasıyla Akıl meydana gelir. Bir’e yönelen Akıl ise taşarak Ruh'u meydana getirir. Onun da taşması ile bireysel ruhlar ve sonra maddi dünya meydana gelir. Şu halde Bir, Akıl ve Ruh diğer her şeyin kökeninde yer alan ilkelerdir. Tekrarlayacak olursam en yüksek ilke Bir olarak zikredilen tanrıdır ve her şey ondan sudur olmuştur. Bu tanrı anlayışına göre tanrı insan tarafından bilinemez dolayısıyla tanımlanamaz, herhangi bir sıfat ve isim ile de anılamaz. Nihayetinde Bir’den (tanrı) sudur olan (taşan) maddi alemdeki bireysel ruhlar (insan ruhu) tekrardan geldiği odağa (Bir’e) döneceklerdir. Ama nasıl?. Sorusu ise şöyle cevaplanır: Plotinos'un ahlâk felsefesindeki kurtuluş öğretisine göre Ruh'un Akıl - tanrının bilgisine akılsal-felsefi yolla asla erişilemeyeceği - aracılığıyla Bir'e ulaşması ve böylece mutlak ve sonsuz mutluluğa ulaşması mümkün değildir. Öyleyse başka bir yeti, yetenek veya fiilimizle ulaşabileceğimize inanmaktadır. Tamda burada Platon; aşık olma ve güzeli arzu etme yetisi ile Bir’e ulaşılabilineceğini söylemektedir. Plotinos’da bu görüşü ondan devralıp ve devam ettirmiştir.
       
Platon felsefi ve diyalektik yolla bir şeylerin bilinebileceğini ve bunun yanında aşk ve güzel aracılığı ile bilme diye ayrı bir bilme türünün var olduğunu da kabul eder. Ama akabinde güzel aracılığı ile bilmenin sonuçta başka bir bilme tarzı olduğunu ve aşk üzerinden bilmenin önünde olduğunu da eklemektedir.
Plotinos’a göre ise aşk bir arzu ve arayıştır ve bu arayışın konusu olan şey(ler)in ise genel olarak güzel olduğunu söyler. Sonrasında, Bir’in (tanrı) güzelliğinin biricik ve güzelliklerin üstünde bir güzellik olduğunu düşünür. O’nun (tanrı) sevilen ve güzelliğin de yaratıcısı olduğunu üstüne her türlü güzelin ondan dolayı güzel olduğunu da eklenmektedir. 
Yine Plotinos’a göre maddenin (maddi güzellik), varlıklar içinde güzellikten en uzak olanı olduğunu düşünür ve buna göre güzellik ona Form'dan geldiğini ve bu güzelliğini maddeye kazandıran şeyin ise Ruh olduğunu belirtir ancak onun da güzelliği, kendisi için bir madde ödevi gördüğü Akıl'dan gelir. Akıl'ın kendisine gelince o, güzelliğini artık bir başka şeyden yani Bir'den almaz. Çünkü Bir, bir ve iyi olma dışında hiçbir niteliğe, özelliğe sahip olamaz. O halde Akıl'daki güzellik Bir'in değil, Akıl'ın kendi iç niteliği, içsel özelliği olmak zorundadır Şu halde maddeye göre Form daha çok sevilen olmakla birlikte, Ruh'tan yukarıda bulunan Akıl ondan daha çok sevilendir. Ancak Akıl da en sevilen değildir. Ondan daha yukarıda gerçek aşkın konusu olması gereken gerçek sevgili, gerçek sevilen olarak Bir’dir (tanrı). (Ahmet Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 5 Cilt sayfa 198-206)
Ardından Plotinos güzellik-estetik konusunda şunu ekler; gerçek güzelliğin Ruh’ta ve zihinde olduğunu dolayısıyla bir insana baktığımızda onda bulunan, haz alıp ve algıladığımız güzelliğin bilgelik olduğunu söyler. Böyle bir insanın yüzüne bakmanın zaman kaybı olmadığını aksine onun yüzünün çirkin olabileceğini ama her türlü dış görünüşün bir kenara bırakılması ve sadece insandaki iç güzelliğin, insanı insan yapan gerçek şey olduğunun kavranması gerektiğini düşünür.
Tasavvuftaki Güzel Anlayışı
       
Mutasavvıflar Allah’ın lütuf ve rızâsını gösteren sıfatlarını cemâl tabiriyle ifade etmişlerdir. Kâşânî cemâli, Hakk’ın, zâtı (vechi) ile zâtına tecelli etmesi olarak tanımlar (Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye, “cemâl” md.) Bu tecelli esnasında her şeyin yok olmasından ve O’nu görecek hiçbir kimsenin kalmamasından ibaret olan hale “cemâlin aşkınlığı” (ulüvvü’l-cemâl) veya “cemâlin celâli” (celâlü’l-cemâl) denir. Bir de Hakk’ın insana yaklaşmasında aracı olan cemâl vardır ki bu O’nun her şeyde zuhur etmesinden ibarettir. (TDV Cemal maddesi)
Raa Heqi'de Güzellik Anlayışı
       
Maddi alemde görülen güzellik ilahi güzelliğin çeşitli şekillerde kendisini gösterme hali olduğundan bunlar ile ilişkilenerek ilahi güzelliğe yani Haq’qa ulaşmak mümkündür, ki, buna batıni ekollerde de ‘’Cemal’e ermek’’ denmektedir.
Mutlak ve biricik güzellik Haq’qın tecellisiden ibaret olup ilahi ve insani güzellikte bunun üzerinden açıklanır.
İnsan-ı Kamil (Kemalet) mertebesine ulaşmış kişi için önemli olan ruhsal güzelliktir. Bundan dolayı bedensel olarak değil karakteri güzel olanlar sevilir. Ama mutlak güzel olan tabii ki Haq’tır ve en çok sevilen de odur.
Mutlak cemal, mahiyetini Haq’tan başka kimsenin bilmediği eşsiz güzelliktir. Cemal, küllî (tüm) ve cüz’î (kısmi) olarak ikiye ayrılır. Küllî cemal, mutlak (ilahi) cemalden öbür varlıklara yayılan güzelliktir; maddî-manevî her varlık kendi kabiliyetine göre bu güzellikten bir pay almıştır. Maddenin varoluş sebebi de bu güzelliktir. Cüz’î cemal de açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Kapalı cemal, sadece akıl ile varlığın (ilahi) soyut güzelliğinin kavranmasıdır. Böylece akıl bu güzelliği takip ederek aslına (Haq’qa) ulaşabilir. Duyu organları ile kavranabilen ise açık cemal olup buda maddi/fiziksel güzelliği olmaktadır.
Raa Heqide Gül Algısı ve Kökeni
       
Gül, birçok dil, halk, din ve medeniyetlerde çeşitli anlamlarda, kimi kutsal-tanrısal varlıkların sembolü olarak kullanılmıştır. Tarihte bildiğimiz en eski sembol olarak Sümerlerin bereket tanrıçası İnanna’nın (sonra İştar ismini almıştır) sembolü olarak kullanılmıştır. Bildiğimiz Venüs gezegeni olan bu tanrıça aşk, sevgi ve bereket tanrıçası idi...
Tanrıça İnanna ve Dumuzi (Temmuz) aşkı tanrısal bir ask idi ve dünya yani hayat bu ikilinin arasındaki aşk ilişkisinden dolayı oluştuğuna inanılmış ve bunu da her ilkbaharda festivaller yaparak kutlarlardı. Çok sonraları bu inanç destan haline almış ve ünlü Sasani prensesi Şehrazat`ın Pehlevice anlattığı masallar içinde, saray çevresinde anlatılmıştır. Bu ve benzeri hikayeler daha sonra müslüman Arapların bölgeye hakim olmasından sonra Leyla ve Mecnun aşkı olarak Arap edebiyatına geçmiştir…
İnanna’nın sembolü olan gül daha sonra bölgede hakim olan İranilerin (aryenler) güneş tanrısı Mihtra’nın sembolü olmuştur. Mihtra aynı zamanda büyük (baba) tanrının oğlu olan civanmerd (delikanlı) çok güzel (yakışıklı) bir kurtarıcı tanrıdır. Mihtra, Kurdi dillerde kral anlamında Mir formunu almış olup Mirlik ise prenslik/beylik anlamında da kullanılmıştır.
İndo-aryan kökenli Mihtra, ''mukavele, adalet, antlaşma ve dost (arkadaş)'' anlamlarına gelmektedir.
Tasavvuf literatürde gül'ün Muhammed’in terinden yaratıldığı ve gül kokladığında ona salavat getirildiği inancı vardır. Gül'ün yaratılışı veya gül ile Muhammed arasında ilişki edebi ve tasavvufi eserlerde geniş bir şekilde de yer almıştır.
Gül, öncelikle vahdeti (birlik/teklik), temsil etmektedir, ki, kast edilen ''ilahi birlik, tanrı ile bütünleşmektir''. Gonca halindeki gül tevhidi (birlik), açılmış olan gül ise tevhidin çokluk halindeki görünüşünü temsil eder. Yani birlikte çokluk ve çoklukta birlik, gül sembolüyle en güzel bir şekilde ifade edilmiş olur. Goncada açılmış gül gizlenmişken, açılmış gül yaprakları da aslında goncanın değişik bir görünümüdür. Gonca halindeki gül, tasavvufun temel esaslarından biri olan halveti (kişinin Haq ile başbaşa kalması), dervişin Haq ile olan sır anını, açılmış gül ise can sırrının açığa çıkarılmasını ifade etmektedir.
Gülistan ise gönül açıklığı daha doğrusu maddi alemin kirinden arınarak ilâhi güzelliğin tecellisine hazır hale gelen kalbi sembolize etmektedir. Aynı zamanda gül, insan ömrünün kısa ve gelip geçici olduğunu da anlatmakta/hatırlatmaktadır.
Gül, batıni olarak aslında sevgiliyi anlatmak için kullanılır. Bu yüzden gül ve bülbül birlikte zikredilir. Dolayısı ile bülbül aşığı, gül ise sevgiliyi/canan (aşık olunan) yani Maşuk’u temsil eder. Aynı zamanda Bülbüle benzeyen aşık, güle, yani ‘’Muhammedi sırra’’(gnosis/ilahi bilgi), onun öğretisine aşık olmuştur. Yani gül ilahi aşkın sembolüdür.
Şu halde gül, Haq’qın güzelliği, aşk ve sevgilinin simgesi olarak da ilahi güzellik ve Haq’qa duyulan aşktır. Gül, insani-bedensel güzelliği aşan ilahi-metafizik güzellik ve aşkın sembolüdür. Buna göre Haq'qın Cemal ismi gülde tecelli eder ve bu ‘’gül Cemal’’ tanımının da tam olarak karşılığı olmaktadır.
Gül, aynı zamanda gönülde meydana gelen bilginin neticesi ve meyvesidir. Tamda bu noktada İranlı şair Rûzbihân Bakli’den (ö. 606/1209): “Gül tanrısal ışığın bir parçasıdır; her kim Tanrı’nın ışığına bakmak isterse, güle bakmalıdır” (Sabri Çap, Tasavvufta Gül Sembolü ve Gül ile İlgili Telakkinin Oluşmasında Uydurma Hadislerin Rolü. DergiPark) sözünü zikretmek yerinde olacaktır.
Raa Heqi'de Gül ve Cemal Düşüncesine örnek
       
Kul Fakir’in bir klam/deyişi
dostun gül cemali cennettir bana
ne çare ayrılık zamanı geldi
istemem ayrılmak senden sultanım
ne çare ayrılık zamanı geldi
istemem ayrılmak senden sultanım
gül cemale aşkın ile nalânım
çıkarma gönülden dinim imanım
ne çare ayrılık zamanı geldi
kul fakirim aşık aşka yanandır
hak-erenler birbirine kanandır
dosta doymak olmaz kanan erkândır
ne çare ayrılık zamanı geldi
Seyit Meftuni'nin bir klam/deyişi
Dost cemalin benzer güneşe aya
Bakamam yüzüne yandırır beni
Aşığı kül eyler sendeki ziya
Gonca güller gibi soldurur beni
Sonuç Olarak
       
Yazıda rahatlık ile görüldüğü üzere özelde Raa Haq/Alevilik, genelde batıni oluşumlar ve tasavvuf, güzellik anlayışını Platoncu-yeni Platoncu felsefeden almıştır. İrani/aryenik gnostiklerin ‘’İlahi bilgi/gnosis’’ felsefesi ise gül sembolü üzerinden varlığını yine bu din ve inançsal gruplar üzerinden sürdürmektedir. Şu halde Raa Haq dini Platoncu-yeni Platoncu ve gnostik bir din olduğu teolojik olarak cemal ve gül metaforu üzerinden de teyit edilebilmektedir.