“Neolitik Çağ” dediğimiz milattan 12 bin yıl önce Zagroslarda, yani Yukarı Mezopotamya’da tarım devrimini gerçekleştiren ortakçı Pagan toplumlar (atalarımız), doğayla kendi aralarındaki uyumsal iletişimi ve rızalığa dayalı sözlü antlaşmaları, buldukları isimler üzerinden hayata geçirdikleri anlaşılmaktadır. Zira sesin olduğu yerde, hayat vardı ve o ahenkli sesi insan buldu. Sesler kelimelere, sözlere dönüştü. Doğaya canlılık geldi.

Neolitik Çağ'ın tarımcı toplumları doğadaki olup bitenleri, yerinde gözlemlemişler ve kanımca ilk önce “Toprak” ile toplayıcı “Kadın Ana” arsındaki o gizemli ilişkiyi keşf etmişler. Bu vesileyle her ikisine de “Da” yani “veren, kendinden veren, yaratan, doğuran” adını vermişler. Yine doğaya, “kendinden veren-doğuran” anlamına gelen “Xwaza” derlerken, Xwazayla aynı işlevi gördüğünden “Ana” için de “Dayé” demişler. Ne zaman? Kadın Anadan vücuda gelen değerli ürün olan İnsanı, kendisine benzeyen çocuğu gördükten sonra; Toprakta da elde ettikleri besin ürünlerine “ber, bar” adını vermişler. Bütün canlılardan meydana gelen bolluk ve bereketin anahtar kelimesi olarak zamanın ruhuna uygun “bahar” adını bulmuşlar. Evet Bahar! Bahar geldi ciğerim haberin var mı?

Peki bütün bu gelişmeler; zamanın hangi evresinde meydana gelmiş? Atalarımız bu sırr-ı hakikati nasıl çözmüşler? Ve benzeri soruların cevabına, geliniz hep beraber kısaca bir göz atalım. Ve baharı yaşayalım!

Hint-Avrupa dillerinin de anası olan Sanskritçede bahar; vihāra/vasantah, yine Aryaların eski dillerinden olan Avestaca/Zendcede; vańhara/vańhra olarak geçer. Çoğu Avrupa dillerinde bu kök isimler, farklı versiyonlarla baharın karşılığı olarak hala kullanılmaktadır. Farsça bahār, Pehlevicede wahâr, Kurmanci “bihar, behar, bıhar, bahar, wisar” sözcüklerinin yanı sıra Kırmancki de ise Bahar’la birlikte “Usar” sözcüğü kullanılmıştır. Bütün bu sözcükler, Hint-Avrupa dil grubuna mensuptur. Arya coğrafyasına, Arya halklarına ait bu sözcük, büyük ihtimalle Selçuklularla birlikte Osmanlıcaya ve oradan da Türkçeye “bahar” olarak aynen geçmiştir. Çok güzel de olmuş!

Bahar, iki sözcükten oluşur. Ba “rüzgar-esinti-nefes” anlamına gelirken, eki olan -har ise “ateş-ısı-ışın” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “ılık-sıcak rüzgar-nefes” manasını ifade eder ki; aslında Bahar sesi, aynı zamanda dilde anlamını bulan çok önemli bir gelişmedir. Dört mevsimden biri olan İlk Bahar ise mart, nisan ve mayıs aylarını kapsamaktadır. Öyle ki bu üç aylara, edebi yazınlarda “Baharistan” denilmiş. Baharistan! Baharistanda (bahar aylarında) toplanan bitkilerden elde edilen ürünün kurutulmuş toz haline ise “Baharat” denilmiştir. Yine “hayat, yaşam” yerine “bahar-i aşk”. Gençlik için “bahar-ı ömür” gibi kavramlar kullanılmıştır. Bununla birlikte kalıcı olmayan, geçici sevinçler için; Jü vilıke ra usar nino (nêbeno) < “bir çiçekle bahar gelmez” sözü söylenmiştir. Bu listeyi uzatmak mümkündür. Fakat biz, şimdilik bunu kısa tutalım.

Nitekim içinde bulunduğumuz bu günlerde, yani “yedi iklim çar/dört köşede”, mevsimin “İlk baharını” yaşamaktayız. Buradaki çar < dört köşe; yılın “dört mevsimi” demektir. Bir yıl (12 ay) dörde bölünmüş, yani bir yılda üçer aydan olmak üzere dört mevsim oluşturulmuştur. Bu mevsimlerin en verimlisi ise Baharistandır. Hani demişler ya; Peşî zivistan bahar é/Peyniya zımıstani, usaro < Kışın sonu bahardır.

Kürtçede mevsimlerin adları Bihar (İlkbahar) 93 Gün, Havîn (Yaz) 92 Gün, Payîz (Sonbahar) 91 Gün, Zivistan (Kış) 89 Gündür. Mevsimlerden Behar ve Havin, bolluk bereketi sıcağı, güneşi simgelediğinden ötürü, kız çocuklarına isim olarak verilirken, Payiz ve Zivistan ise isim olarak kullanılmamıştır. Lakin Payiz (Sonbahar) ekşidir. Zivistan (kış) soğuktur. Dört mevsimde iki bahar vardır. İlkbahar canlılığıyla doğanın kapısını Yaz’a aralarken; Sonbahar ise Kış’a hazırlığı simgeler. Baharda aşık olunur, delice aşklar yaşanırken, kışın (zivistan) ayrılıklar daha çok olur.

Peki ama Arya halkları neden bu mevsime “bahar” demişler? Bu ismi hangi koşullarda, neye istinaden bulmuşlar? Şahsen merak ettim! Elde ettiğim bilgileri/verileri sizlerle pay etmek istedim. Aslında Atalarımız, sadece “Bahar” ismini bulmamışlar. Sözcüğün kökü “Ba” ile doğa olaylarını karşılayan “hava” ile alakalı bir çok fenomenlere konu olan sözcükler türetmişler. Mesela: Ba < Rüzgar, Bahoz < Fırtına, Baran < Yağmur, Berf-Barf < Kar, Brusk < Yıldırım, vs.

Yine bununla bağlantılı olarak birçok kelime ve hatta ata sözleri de geliştirmişler. Bunların başında kaliteli buğday türüne “buhare” denmiştir. Bol ürünlü tarlalara Bexce < bahçe adını vermişler. Suyunda şarap yaptıkları üzüm tarlalarına Bağ demişler, vs. Yine bağ ve bahçe yerlerine ise Bağıstan demişler. Bağistan!

Bahar < “ılık rüzgar-sıcak nefes” toprağa değdiği zaman bolluk, bereket fışkırır. Öyle anlaşılıyor ki; Bahar, bolluk ve bereketle birlikte ele alınmıştır. Bolluk ve bereketin Kürtçedeki karşılığı ise “ber, bar” sözcükleridir. Mesela bitki yada hayvandan elde edilen faydalı ürünlere “ber” denir. “Yemiş” anlamına da gelen “Ber”, aynı zamanda “göğüs” demektir. Yine bir şeyin “ön” kısmına da “ber” denir ki; bu aynı zamanda, Kadının hamile halini ve bitkilerin topraktan ilk çıkışını da anlatan bir kavramdır. Müthiş bir tasarım!

Devam edelim! Ber; hayvan ve bitki üremesinde dile getirilen “döl” kavramını da içermektedir. Bar ve Ber kavramları bir bütün olarak hamileliği, canlıların üremesini ifade eder. Tarıma dayalı bu türden canlanmanın-vardan var oluşun evrimsel süreçleri; elbette güneşin, ısının-ışının (Ateş-Nar), temiz havanın-nefesin (Ba-rüzgar), duru suların (yağmur-kaynak sular), Toprak (Hak) Anayla buluşmasıyla mümkündür.

Hani hep deriz da “Alevilik inancı, bir doğa inancıdır. Alevilik inancı car < dört anasırda/elementte kendisini ispatlamış ve felsefi sıfatını bulmuştur.” İşte bütün bunlara verilebilecek en değerli kanıtlardan biri de Bahar’dır. Bahar ve Alevilik inancı, ancak ve ancak kendi diliyle, kendi coğrafyasında ve kendine özgü normlarıyla ele alınıp üzerinde felsefi düşünce geliştirildiğinde bir anlam ifade edebilir. Aksi halde yapılacak bütün tartışmalar, hikayenin sonunda içi boş tartışmalardır. Devam edelim.

Arapça bir sözcük olan “hamile” Kürtçede “du can, du can bûn, avis, avisi” gibi sözcüklerin yansıra çok ilginçtir bolluk-bereketi tanımlayan “ber, bar” kavramları da aynen kullanılır. Hamile Kadına Kürtçede “ber/bar gırti ye < yüklüdür, yük almış. Bar a vi gıran e < onun yükü ağırdır” öz deyişleri kullanılmıştır. Burada “Ber” yada “Bar” daha çok canlılardaki ağırlığı, yükü ifade eder. Kadının yüklü, yani bir “can” taşıdığı anlatılır.

Öte yandan Bahar aylarında toprak da yüklüdür. Toprağın altında her an toprağı delip yüzeye çıkacak olan bitki tohumları bulunmaktadır. Aynı zamanda bir çok canlı börtü-böcek de üreme halindedir. Bu yüzden Dersim’de Kadın Analar çocuklarına; “baharda toprağa yavaş bas cigeram, çünkü toprak hamiledir” diye nasihatte bulunurlar. Dolayısıyla Bahar’da Toprak Anamız da, tıpkı Kadın Ana gibi hamiledir. Mart’ın ilk haftası üçüncü Cemre, toprağa düşer. Ve toprak ısınır. Toprağın ısındığını hisseden ve bunu anlayan ilk çiftçi toplumu, önce toprağın altında kızgın bir sac’ın olduğunu düşünmüştür. Belki de bu yüzdendir Mart ayına, “ateş” anlamına gelen “Adar” denmiştir.

Sonraları ısıyı, güneşin nefesi sanmış ve toprağın bu nefesle ısındığını var saymıştır. Bundan ötürü Güneşe tapmıştır. Ona söz ile bağlanmış, dualar ederek yakarmıştır. Ve bu sözünden de asla caymamıştır. Güneşi hep kutsamıştır. Derken ısınan toprak, çiseleyen yağmurla döllenmiş. Ilık rüzgarla yani “ba” ile toprak harlanmış-havalanmış ve baharda hamile kalmıştır. Öyle ki Bahar’a verilen değerden ötürü zalimler için beddua bile üretilmiştir. Ve demişler ki; Baxçê zalımu coru usar mêveno! < Zalimlerin bahçesi hiçbir zaman bahar görmesin!

O halde şöyle diyelim mi? Baharın; taş kalpleri bile ısıtacağı, ruh ve bedendeki uyuyan o vicdanı uyandıracağı, aklı ve erdemi harlayacağı bir iklimin, tüm insanlığa eşitçe dokunacağı günlere gebe olmasını dileyelim mi? Ve sona gelirken, son sözümüz de şu olsun:

Bahar geldi ciğerim, haberin var mı?

Kelebek olmaya kanatlandın mı

Kendini, Newroza hazırladın mı

Ateşli duyguların tavan yaptı mı

Günler uzayacak, sohbetleri demledin mi

Ellerinle saksıya bir kırmızı diktin mi

Sabah erken kalkıp, kuşları dinledin mi

Bohçanı toplayıp kırlara yürüdün mü

Esen ılık rüzgarları ciğerlerine çektin mi

Hele Kalbinin sesine kulak verdin mi

Ve ikinci baharını, ikinci baharını giyindin mi

Yalnızlığına bir sevgili düşündün mü?

Dahası kış uykusundan silkindin mi

Öyleyse hemen uyan!

Bahar geldi ciğerim, haberin olsun!

Hak ile kalın!