Haber Merkezi

Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne baktığımızda kadınlar toplumsal yaşamın her alanında mücadelesini sürdürüyor. Geçtiğimiz aylarda feshedilen İstanbul Sözleşmesi’nin ardından kadın cinayetlerinde sayı gün geçtikçe artıyor. O tarihten bu yana en az 370 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. İstanbul Sözleşmesi ile birlikte kadınların kazanmış olduğu temel haklara yapılan saldırılara karşı ise hala mücadele ve itirazlar devam ediyor. Peki Türkiye’de kadınların mücadelesi nasıl başladı? Aposto’dan İlkim Emirler’in hazırlamış olduğu makaleden alıntıladığımız notlar şöyle:

Birey olma mücadelesi dönemi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk nemlerde kadınların mücadelesi Tekeli’nin anlatımına göre “söz söyleme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme hakkı” için savaşmakla başladı. Derneklerle örgütlenen kadınlar, üniversite okuma, fabrikalarda çalışma ve boşanma hakkı gibi dönem için önemli kazanımlar elde etti. "Kadınlar Halk Fırkası” adıyla ilk kadın partisi kurulmak istense de o dönemde dernek kurma izni verildi. 1926'da kadınlara yıllarca uğruna mücadele verdikleri medeni haklar, 1930 ve 1934'te de siyasi haklar tanındı.

“İkinci dalga”: 1980’ler

1935 ve 1980 arasında Türkiye’de kadınların hak mücadelesi devam etse de kayda değer gelişmeler sağlanamadı; ancak özellikle 1980 sonrasında ortaya çıkan “ikinci dalga” olarak da adlandırılan bağımsız feminist hareket, Sevgi Çubukçu’nun deyimiyle tam bir ‘isyan’ hareketine dönüştü.

1979’da Birleşmiş Milletler’de kabul edilen “Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi”ni Türkiye de imzaladı. Kadınlar, sözleşmenin iyi şekilde uygulanması için hükümetin acil önlem almasını isteyen "Kadınlar Dilekçesi” isimli bir dilekçe yazdı ve 6 bin imza topladı. Bu gelişmelerin ardından 82-90 yılları arasında özellikle İstanbul ve Ankara’daki kadınlar küçük gruplar hâlinde kadın hakları ve özgürlüklerine yönelik sempozyumlar, kampanyalar, yürüyüşler düzenledi.

Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya: İzinli ilk kitlesel yürüyüş ise 1987 yılında yapıldı. Yürüyüşün nedeni 10 Eylül 1985’te hâkim Mustafa Durmuş’un bir kadının eşinden gördüğü şiddet karşısında açtığı davayı, ‘Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’ atasözünü gerekçe göstererek reddetmesiydi. Protestolarda Kadıköy iskelesinden Yoğurtçu Parkı’na çıkan yaklaşık 2 bin 500 kadın “Dayağa hayır” dedi.

1637667482142-1

1987'deki Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya yürüyüşünden bir fotoğraf/Bianet

Farklılar dönemi: 90’lar

Kılıçdaroğlu'ndan ilk açıklama: Yürüyüşümüz sürüyor, buradayız Kılıçdaroğlu'ndan ilk açıklama: Yürüyüşümüz sürüyor, buradayız

1990 yılına gelindiğinde kadın hareketlerinde farklı bir yüz ortaya çıktı. 1995’te ilk bağımsız kadın sığınağını açan Mor Çatı’nın çağrısıyla 1998’de kadın sığınakları kurultayları toplanmaya başladı. 90’lı yıllarda kadınlar geleneksel tanımların dışında “radikal, sosyalist, eşitlikçi, Müslüman, Kürt, liberal vb. feministler şeklinde farklılıkları temel alan ayrımlarla tanımlanmaya başladı.”

Düdüklü protesto: 80’lerden 90’lara geçişte kadınlar, sokakta aktif olarak yer almaya başladı. 89’da çeşitli illerde "cinsel tacize hayır" eylemleri başlatılırken 1990 Kasım ayında dönemin Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in "flört fuhuştur" ve "feminizm sapıklıktır" beyanlarını protesto eden kadınlar düdükle sokaklara döküldü.

1637667604383

Cemil Çiçek'in ifadelerine yönelik "Düdüklü Protesto" ile ilgili bir haber/Twitter

8 Mart kutlamaları

Öte yandan kadınlar, 8 Mart 1992’de bir araya gelerek düzenledikleri gösteride polis müdahalesine maruz kaldı. 5 yıl sonra Mor Çatı, Barış için Kadın Girişimi, HADEP, KESK, ÖDP, Feminist Kadın Çevresi ve 8 Mart Kadın Platformu gibi gruplara üye kadınlar bir araya gelerek Şişli’de ‘Artık Örgütlü’ yürüyüşü yaptı.

Örgütlenen farklılıklar: 2000’ler

1990’lar döneminde kadınlar arasında farklı tanımlamalarla ortaya çıkan farklılıklar harekete renk ve çeşit getirirken kadınlar bir araya gelerek eylem platformları oluşturmaya devam etti. Bu platformlar aracılığıyla Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve Anayasa’daki önemli değişiklikler gerçekleşti. Kadın hareketinin bu dönem kazanımları; cinsiyet ayrımcılığını yasalardan kaldırma, muhtemel ayrımcılıklara itiraz etme ve kadınların güçlenmesine dönük talepler çerçevesinde elde edildi.

Hareketler: 2000’lerdeki önemli hareketlere baktığımızda; Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası’nın 20’nci yılı vesilesiyle düzenlenen şenliği, 2007 genel seçimlerinde milletvekili adayı olan vesikalı kadınlara destek kampanyasını, Novamed’de direnen kadın işçilerle dayanışma kampanyasını, 2009 yerel seçimlerinde feminist belediye başkan adayını destekleme kampanyasını saymak mümkün. 

"Kadın değil aile"ye başkaldırı: 2010’lar

2010’lara gelindiğinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylem ve eylemlerinden yola çıkarak kadınları ve kadın hareketlerini en çok meşgul eden konuların: “kadının aile içinde tanımlanması, esnek çalışmanın ev-iş hayatı kıskacında kadınlar için kurtuluş olarak sunulması, kürtaj ve sezaryen yasaklarının ilan edilmesi ve 3 çocuk taleplerinin dayatılması olduğunu görüyoruz.”

Erdoğan’ın 3 çocuk talebi, “kürtajın cinayet” olduğuna yönelik söylemler ve devamında sezaryen doğuma da komplo yakıştırması yapılması bu dönemde “direkt olarak kadınların yaşam tarzlarına ve bedenlerine dair müdahaleler içeren, kadının değil ailenin güçlendirildiği ve kadın hareketinin verdiği mücadeleler sonucu elde ettikleri kazanımları geri almaya çalışan politika ve uygulamalar” olarak değerlendirildi.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın adının “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak değiştirilmesi de bu değerlendirmeyi doğrulayan bir yaptırım olarak karşımıza çıktı.

Kadınların da isyanı: Gezi

Kadınların hayatları ve bedenleri üzerindeki baskı ve otoriteye karşı öfkesi Gezi ayaklanmasının da önemli bir bileşeni oldu. Kadınlar; Gezi’de bir kere daha bedenleri, kimlikleri, emekleri ve hayatlarının özgürleşmesi için sokaklardalardı. Gezinin ardından kadınların sokağa döküldüğü olay Özgecan Aslan’ın ölümü oldu.

1637667951179

Gezi Parkı protestolarında kadınların açtığı pankart/Twitter

Yaşam mücadelesi: günümüz

Günümüzde kolektif bilince sahip olan kadın örgütleri özellikle kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri konusunda tepkilerini ve cinayetleri durdurmak için çalışmalarını devam ettiriyor. Kadın hareketleri İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine yönelik tepkilerini de sürdürüyor.”

Geçmişten bugüne her dönemde en ilerici dinamikleri barındıran ve toplumsal siyasete ve cinsiyet eşitsizliğine karşı ciddi katkılar sağlayan kadın hareketi bugün de tüm hak gasplarına karşı güçlenerek ve her alanda hak talebini genişleterek yoluna devam ediyor. Geçtiğimiz 25 Kasım’da yapılan engellemelere karşı kadınlar ülkenin birçok ilinde taciz ve şiddete karşı alanlara çıkarak taleplerini dile getirdiler.

Manşet fotoğrafı: T24