Geçtiğimiz günlerde bir konser için Van’a gelen Gönültaş ile müziğini, Kürt müziğinin mevcut halini, çalışmalarını ve sanata bakışını konuştuk.
Müzik yolculuğuna nasıl başladınız?
Müzik tarzımı seçmem müzikle ilgili bir şey değil aslında bu yaşamın kendisiyle ilgili bir şey. Müzikte yaşamın kendisinden besleniyorum. Annem, benle ablama banyo yaptırırdı, leğende. Daha çocuktuk, 7-8 yaşlarında. Bizde banyo duası vardır mesela. Bir dua aslında ama melodik gibiydi. Bu bile bir yerden sonra ister istemez o duayla müzikal form ilişkisini sana sorduruyor. Altında muhteviyatında ne var, niye buna ihtiyaç duymuş insanlar? Buraları tabii ki bir şeylere dönüştürme ihtiyacı hissettim. Kendi stilize kendi yorumumu da katma ihtiyacı hissettim, ama en temelinde finalinde vardığım nokta şu oldu; bunların kaybolmaması lazım. Bu dua olur tekerleme olur hikâye olur masal olur. Bu 15 sene 2007’den bu yana da sürecinde de bir sürü kayıt oldu elimde. Sadece müziklerden oluşmayan. Ama müziklerde zaten ilgi alanım. O arşivden beslenerek bizim birinci albüm ortaya çıktı.
Ali Doğan Gönültaş
Kürt müziği ile ilgili son dönemlerde bir üretememe ve tekrar sorunundan söz ediliyor. Sizce de öyle mi?
Bir kısırlaşma bir çölleşme olduğu gerçek, ama bu içinde bulunduğunuz ortamla çok ilgili bir şey. Bu kabul edelim Türkiye özelinde bütün her yere sirayet etmiş bir şey var. Çölleşme dediğimiz şey şiirde de var sinemada da var müzikte de var. Belki daha yeni yeni örnekler sunuyoruz. Biraz teknolojiyle de alakalı. Artık telefonla da çekebildiğin için ortaya bir sürü ürün çıkıyor ama niteliği tartışılır. Sanatsal nitelikleri tartışılır. Yani nitelik olarak bir çölleşme var. Bunun da içinde bulunduğumuz politik atmosferle de çok ilişkili olduğunu düşünüyorum. Bir yandan da tuhaf. Belki çelişkili gelebilir ama tam da buralarda bir şeyler çıkması gerekiyor. Tam sıkışmanın olduğu yerlerde böyle bir patlama olması gerekiyor ama her anlamda bir kuşatılma olduğu için ekonomik, kültürel, aidiyetler anlamında da bir kuşatılma olduğu için insanlar kendini ifade edemiyor. Kürt müziği ekseninde bence tarihsel kodlar öğretici. Dönüp buralara bakarsın ve bir sürü örnek var önümüzde. Ustalar var. Birbirinden özgün işler ortaya koyabilmiş. Ama artık herkes usta malını yemeye başlayınca o da bir tekrar yaratıyor.
Kürt müziği sizce evrensel ölçüleri yakaladı mı? Ve üretim yapan sanatçılar müziklerini kitlelere ulaştırmakta başarılı oluyor mu? Bu doğrultuda değişen dünya düzenine adapteler mi?
Kürt müzisyenler ürünlerini çok az pazarlayabiliyorlar. Çünkü yeni dünyanın araçlarına hakim değiller. Oturmuş bir şey yok. Türkiye’de menajerlik oturmuş değil, booking oturmuş değil organizasyon oturmuş değil. Bunların hepsi ciddi piyasalar. Müziği profesyonel yürütmek belli araçlara da hakim olmakla ilintili bir şey. Birçok kıymetli insanın üretimlerini görmüyoruz. Ben müzisyen olduğum için bir tık da ilgilisi olduğum için belki denk gelebiliyorum. Hiç bilinmeyen çok iyi üretimleri olan insanlar da var. Bunları görebilmek de ayrı bir mesele. Ben nitelikle ilgileniyorum. '90’larda Kürt müziği, daha yüksek perdeden kendini duyurabiliyordu. Komlar üzerinden gidebiliriz ya da '70’lerden beri müzik yapsa da '90’larda insanlar Ciwan Haco’yu tanıdı. Bu atmosferle çok ilintili. Politik atmosferle, bulunduğunuz kültürle çok alakalı bir şey. Ben kendi açımdan yeni albüm çıkardım, iki ay oldu, dünyada daha fazla biliniyor, daha fazla talep görüyor. Amerika’dan tutun Meksika’ya, Brezilya’ya, İspanya’ya kadar birçok radyo çalıyor. Ama burada herhangi bir kurum, tırnak içinde bizim kurumlarımız ilgilenmiyor. Bunu bir sitem olarak söylemiyorum. Sadece olgu bu.
Dinleyici kitleniz kim? Bir profilden bahsetmek mümkün mü?
Kitlem kim emin olamıyorum. Sadece Kürtçe müzik dinleyen ve buna yönelik bir alımlama dünyası olan bir dinleyici de var. Deyiş dinleyen bir kesim de var. Ben Kadifeden Kesesi’ni söylüyorum mesela. Bambaşka Beyaz Türk geliyor ve onunla beraber sizin Kürtçe müziklerinizi de Desmal’ı dinledim Kılama Memoyu’ dinledim içeriğine baktım, herhalde o olmasaydı görmezdim sizi diyor. Ben bunu özellikle yapmıyorum. Bunlar karşılıklı aslında. Ben bunu değerli buluyorum. Yamalı bohça bir şey yapayım, ondan da bundan da ekleyeyim bunu sevmiyorum. Evet, Kiğı diye bir albüm yapıyorum. Orada spesifik alanı anlatan bir şey. Ama yarın öbür gün yapmak istediğim elektronik çalışmalar var, kendi bestelerimden oluşan. Benim öteki kimliklere dair bir hassasiyetim var. Beraber bir şeyler üretebiliriz. Herhangi bir kategoriye de kendimi sokmaya gerek yok. Zaten varlığım bu anlamda bir yere sığıyorsa sığsın. Sığmıyorsa da umurumda değil.
Kısaca Ali Doğan Gönültaş
Ali Doğan Gönültaş, 1985 yılında Bingöl’de dünyaya geldi ve profesyonel müzik yaşantısına kurucularından olduğu Ze Tijê ile başladı. Postrock, kolaj ve deneyimsel türlerde üretim yapan grubun yayımladığı “Yanlışımız Var!” (2015) ve “Ur” (2019) stüdyo albümlerinde besteci, aranjör ve icracı olarak yer aldı. Gönültaş anadili olan Kürtçenin Kirmançkî lehçesinin yanı sıra Kurmanci ve Türkçe eserler de seslendiriyor.