Nankörlük Kavramının Kökeni ve Anlamı Üzerine Bir İnceleme

Türkçede kullanılan “Nankör” sözcüğünün kökeni Kürtçe ve Farsçadır. Zira Türkçedeki dinsel-inançsal motifli çoğu temel kavramlar; Selçuklulardan (960) bu yana, Arya topraklarında ve Kürtçe/Farsçadan alınmıştır. Nankör kavramı da bunlardan biridir. Sözcüğün orijinal hali ise “Nankür, Nankor” olarak yazılıp-okunur. Kürtçe ve Farsçada ekmeğe “Nan” denir. “Görmeyen, kör” manasına gelen “kûr, kor” kelimelerinden meydana getirilmiş, iki birleşik bir sözcüktür Nankör.

Gelişen farklı olaylar çerçevesinde, bir çok manası vardır.  Temel anlamı; “yediği ekmeğin, gördüğü iyiliğin kıymetini bilmeyen, yardımını aldığı insanlara yüz çeviren ve dahası hakkı gözetmeyenler “ için söylenen anahtar bir sözcüktür.

İslam aleminde  “Nankör” kavramının Arapçadaki karşılığı ise “küfrân-ı ni‘met” olup, daha çok “şükür etmeyenler” için kullanılmaktadır. Dolayısıyla “Allah ve kelamını inkar edenlerin,  Allah’a nankör < küfrân-ı ni‘met”  olduğuna hükmedilir.

Genel anlamda Alevilikte, özellikle de Réya/Raa Heqi inancının niyaz dilinde “Nankör” kavramıyla alakalı, bir çok özdeyiş türetilmiştir. Bu yüzden Ayin-i Cemlerde, nasihatler babında konu hakkında detaylı bilgiler verilir. İnancın temel kuramlarından birisine işaret eden Nankörlük üzerinden yolun işlevsel değerleri sıklıkla ele alınır.

Esas itibariyle burada, ”ekmeğin-lokmanın değeri” ön plana çıkarılmışıdır. Hatta otantik geçmişte “Nankör olanlar”; yakınlarına, çevrelerine “nankörlük yapanlar” dara çekilip, toplum dışına itilmiştir. Zira Alevilik inancında; “Bir lokma ekmeğin hakkı vardır.” Bu hak, bütün hakların üstündedir. Ekmek-Lokma hakkını bilmeyen, kendini de bilmez. Kendini bilmeyen, Hakkı hiç bilmez! Bu vesileyle emek verilerek Kadın Ana tarafından meydana getirilen toplumsal “lokma”  paylaşılmıştır. Buradaki  paylaşım, toplumsal birliği geliştirir. Dostlar arasındaki özel sohbetlerde “az ekmeğini yemedik” sözü,  nankörlüğe geçit verilmeyeceğini gösterir. Zira dostun elinden yenilen ekmek-lokma kutsaldır. Bu eksende gelişen bütün iyilikler gözetilir.

Dostlar arasında yapılan yeminlerde “Yediğim ekmeğinin hakkı için ki ..! Bak ekmeğini yemişim, doğru söylüyorum..!” diye söze başlanır. Karşı taraf da, bu ekmek-lokma üzerine yapılan yemine inanır. Zira üzerine yemin edilen o kutsal ekmek; kendi emeğine, hanesine, ocağına aittir. Bununla birlikte “eğer yalanım varsa lokman-ekmeğin beni çarpsın..! Ekmeğin, lokman boğazıma dizilsin..! Lokman bana zehir olsun, canıma yapışsın…!” benzeri yeminler, bu bağlamda önemli bir hatırlatmadır.

Yeminlerde dile getirilen Nan, beddualara da konu olmuştur. Mesela canı acıtılan kişi, nankörlük yapana; “yediğin ekmeğim yüzüne-gözüne dursun..! Yediğin lokmam-ekmeğim peşinde gelsin..!” diye sitem ederken, yine nankörlüğe uğramış kişiler, “zaten benim ekmeğimde tuz yoktur, ne yapsam boştur..!” diye hayıflanırlar. Bu mevzu böyle uzar da gider. Ancak biz, uzatmadan sonuca gelelim:

Kişi odur ki; başkasının elinden aldığı-yediği ekmeği hep gözetmelidir! Kişi odur ki;  Ekmeğini-lokmasını rızalıkla aldığı kişiye, aileye karşı nankör olmamalı yani haksızlık yapmamalıdır. Yediği ekmeğe, kör bakmamalıdır. Kendisine yapılan en küçük, en sıradan bir iyiliği bile unutmamalıdır. “İyilik yapan, iyilik bulur!” sözünün başlangıcı “iyi olmanın, iyilerden olmanın” karşılığının yine “iyilik olacağı” asla göz ardı edilmemelidir. İyiler iyidir! Nankörlük, bir nevi açlıktır! Vefa bilmezlik, büyük bir cahilliktir! İyiliği gözetmemek, kötülüktür! Kötülerden olmayalım, kötülüklerden uzak duralım! Hele hele asla Nankör olmayalım! Ekmeğe kör bakmayalım!

Hak ile kalın!