Eylem SONBAHAR/DERSİM

Dersim'in Nazımiye ilçesinde bulunan Düzgün Baba Cemevi önünde dönemin Nazımiye Kaymakamı Uğur Tutkan’ın silahlı kolluk görevlileri eşliğinde fotoğraf çektirip, cemevi başkanı ve yöneticilerine yönelik yazdıkları ile paylaşmasını yazar Solgun ve Avcı eleştirmişti. Solgun sosyal medya hesabından "Bu zorba, saygısız, haddini şaşırmış memur derhal görevden alınmalıdır. Silahlarla gösteriş yapman zavallılık, bu fotoğrafı görünce "devletin gücü" diye tehdit edince Dersimlililer çok korktu mu sanıyorsun cahil" paylaşımı ile eleştiride bulunurken Avcı ise yapılan bir habere "düttürük zırto" ifadesini yazmıştı. Paylaşımların ardından iki yazara da ayrı ayrı "alenen kamu görevlisine hakaret" suçlamasıyla açılan davalarda karar çıktı. 31 Mart günü Nazımiye Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada hakim, 'yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması' gerekçesiyle iki yazar hakkında beraat kararı verdi.

'Davanın açılmış olması dahi utanç verici'

Dava sürecine ilişkin MunzurPress'e konuşan araştırmacı yazar Cafer Solgun, mahkemenin verdiği beraat kararının olması gereken bir karar olduğunu belirterek "Bu davanın açılmış olması dahi utanç vericidir" dedi.

Karar duruşmasına katılmayan Solgun avukatı aracılığıyla mahkemeye sunduğu savunmasına da değinerek, "Tutkan’ın bir ibadet mekanımıza karşı sergilediği tutum nedeniyle görev ve yetki alanı bakımından haddini, hududunu şaşırdığını; eleştiri, tepki ve protestolara neden olan cemevi önünde çektirdiği fotoğraf ve “devletin gücünü öğreteceğiz” sözleriyle görev yaptığı yerin gerçeklerini ya bilmediği ya da bilmezden görmezden geldiği düşüncesinden hareketle, sosyal medyada paylaşılan bu tutumu yine sosyal medyada eleştirerek sadece sorumlu bir yurttaş tutumu göstermeye çalıştım. Uğur Tutkan’ın bağlı bulunduğu İçişleri Bakanlığına hitaben Tutkan’ın görevden alınması çağrısında bulundum. Kimsenin sahip olduğu titr, ona insanların inanç ve ibadetine, ibadet mekanlarına saygısızlık yapma imtiyazı’ vermez."

'Kamu görevlisi insanları tehdit etme imtiyazına sahip değildir'

“Uğur Tutkan’ı tanımam, bilmem. Ancak onun sözlerinde ve sergilediği pervasız tutumda kendisini gösteren zihniyeti bütün Dersimliler gibi elbette ben de tanır ve bilirim." sözleriyle konuşmasına devam eden Solgun, "Alevilerin ibadet mekanlarına saygısızlık yapanlar bu saygısızlığı başka herhangi bir ibadet mekanına yapabilirler mi? Sanmıyorum. Ama yapan olursa elbette saygısızlıklarına itiraz etmek, tepki göstermek görevimizdir, sorumluluğumuzdur. Sahip olduğu titri; tavrını, görüşünü, belki de inancını beğenmediği yurttaşları tehdit etmek için kullanan zorbalara karşı durmak da aynı şekilde görevimiz, sorumluluğumuzdur. Kamu görevlisi olmak hiç kuşkusuz ki insanlara hakaret etmek, onları tehdit etmek imtiyazına sahip olmak demek değildir.” diye belirtti.

'Ülkenin geldiği noktanın aynası gibi bir dava'

Yazar Rüstem Avcı ise "Bu dava başlı başına son yirmi yıllık ülke yönetimi anlayışının özetidir. Liyakat, hukuk, insan hakları ve adalette ülkenin geldiği noktanın aynası gibi bir davadır bu dava." sözleriyle davaya ilişkin görüşlerini belirtti.

Avcı konuşmasına şöyle devam etti: "Bir kaymakam düşünün, ki benim nazarımda liyakatsiz bir devlet memurudur. Kendisinden farklı düşünen, farklı inanan halkına bela olmayı görevi sanıyor. Ne yapıyor bu memur? Kaymakamı olduğu ilçenin cemevinde hizmet verenleri hedef alarak uydurma gerekçelerle, kamu vicdanını tahrip edercesine cezalar yağdırıyor. Tesadüfen o makama getirilmiş, halkının kültürüne yabancı bu şahıs yetinmiyor yanına birkaç silahlı insanı da alıp o inanç merkezini kelimenin tam anlamıyla basıyor. Yine yetinmeyip ukalaca bir üslupla hakaret ve tehditler yağdırıyor. Yani demokratik hiç bir ülkede göremeyeceğimiz türden ama maalesef bizde gündelik olağan bir olay."

'Savcılar bu davaları açmadan önce düşünmeli'

"Ortada aklı başında bir eylem yoktu. Ben de bu mantıksızlığa mantıksızlık çerçevesinde “düttürük zırto” yorumunda bulundum." diye aktaran Avcı, "Muhaliflerin başını kesmekten bahseden insan artığını görmezden gelen hukuk sistemimiz üçüncü gün soruşturma kapsamında ifademi alıyor, dördüncü günde hakkımda hakaret davası açıyor. Onca siyasi tutsağı yıllarca iddianamesiz esir tutan hukuk sisteminin bu hızına akıl, sır erdirmek mümkün değil. “Devletin kaymakamına hakaret” davasını açtıran kaymakam, açan savcı, beraatı veren yine devletin mahkemesi, masrafları ödeyen devletin hazinesi, hazinedeki paralar halkın vergisi. Savcılar da bu tür davaları açmadan önce beş kez düşünmeli. Özetle, son yirmi yılın çürümüşlüğünün bir örneğini yaşadık ve bu adaletsizlik adil bir hakimden geri döndü." dedi.

Bingöl’de ikinci tur seçimi: Sandık güvenliği ön planda  Bingöl’de ikinci tur seçimi: Sandık güvenliği ön planda