Batın ve zahir inancı Rae haq/Aleviliği oluşturan en önemli ana sütun veya omurgadır ve bütün bir inanç felsefesi bunun üzerine bina edilmiştir denirse yanlış bir tespitte bulunmuş olunmaz aksine çıplak bir gerçek yalın olarak ifade edilmiş olur.

Kırmançki/Zazaki ‘’Haq (a) dina’’ ve ‘’na dina’’; ilahi dünya ve maddi dünya olarak yani batın ve zahir dünya diye çoklukla ifade edilmektedir.

Batın ve zahir ne demek?

Batın 1; Arapça bṭn kökünden gelen  بَطْن “. karın, rahim, (mecazi) iç yüzü, 2. nesil” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen beṭen, bəṭnā בֶּטֶן sözcüğü ile eş kökenlidir.

Batın 2; Arapça bṭn kökünden gelen bāṭin باطن “görünür olmayan, gizli, iç yüzü” sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük Arapça baṭana بطن “karnına veya içine girdi, saklı idi” fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatıdır.

Zahir; Arapça ẓhr kökünden gelen ẓāhir ظاهر “görünen, görüntü” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ẓahara ظهر “belirdi, göründü” fiilinin fāˁil vezninde etken fiil sıfatıdır. (S. Nişanyan Sözlük, Çağdaş Türkçenin Etimolojisi)

Görüldüğü gibi batın bir şeyin iç, zahir ise onun dış yüzü anlamına gelmektedir. Yani inanç felsefesi açısında zahir duyularımız ile batın ise ruhsal/spiritüel olarak algılanan şey(ler) olmaktadır.

a.jfif

Batın ve Zahir Dualitesinin Karşılığı

Bâtınî ki, buna batı dillerinde ezoterizm de denilmekte olup; sözcük anlamıyla “iç; içe özgü; derûnî” gibi anlamlara gelir. Batıni(iç) zâhir(dış) ve ayrımı, evrende var olan her unsurun bir “görünen”, bir de “gizli” yanı olduğu düşüncesine dayanır. Batıniliğe göre tüm kâinatta “tek” bir “hakikat” vardır ve bu hakikat “iç”te ve gizlidir. Dışta olan her şey, bu “tek” hakikatin farklı görünüşlerinden ibarettir. Dolayısıyla “batınilik”, evrensel ve değişmez nitelikteki bu “tek hakikat”e ilişkin temel bir felsefi kavrayışı ifade eder. Sözcüğün belirttiği “iç”e özgülük, herkese “görünen” veya “zahir olan” herhangi bir olgu veya unsurun, herkesçe “görülemeyecek” veya “bilinemeyecek”, “gizli”, “örtülü”, “sırlı” veya “içte olan” yanına ilişkin bir sezme/duyma/bilme hal ve makamını ifade eder. Kimi batıni gruplara göre; bir hususun “batıni” oluşu, onun mistik ve metafizik boyut veya bağlamlara sahip olduğu anlamına gelir.

Birçok batıni topluluk ve gelenekler; sembol, rumuz veya işaretlere dayalı özel ve gelişkin bir dile sahiptir ve bu dil ancak şeyh-mürit (üstad-öğrenci) ilişkisine dayalı belli bir sülük ve irşad süreci içinde öğrenilebilir. Bu nedenle batıni cemaatler, “dışarıya kapalı”, kendi iç örgütlenme ve hiyerarşisine sahip özel gruplardan oluşur.

Bâtın kelimesinden türetilmiş bâtıniyye “gizli olanı ve bir şeyin iç yüzünü bilenler” anlamına gelir. Terim olarak “her zâhirin bir bâtını ve her nassın bir te’vili bulunduğunu, bunu da sadece Tanrı tarafından belirlenmiş veya O’nunla ilişki kurmuş mâsum bir imamın bilebileceğini iddia eden gruplar” diye tarif edilebilir ki mutedil sûfîlerden aşırı Şiî fırkalara ve mülhidlere varıncaya kadar birçok zümreyi içine alır. (TDV İslam Ansiklopedisi  batıniye maddesi)

b.jfif

Batın ve Zahir Fikriyatının Kökeni

Batın ve zahir dualitesi aslında antik Yunan felsefecisi Platon’un idealar ve duyular dünyası dualitesi ve gnostik/kutsal-ilahi bilgi (bu konuda daha fazla bilgi için Munzur presste ki Rae Haq/Alevi Eskatolojisin de Bir Halka: Gnostizm adlı yazıma bakabilirsiniz) fikriyatının uyumlu hale getirilmiş ve Arapça felsefi terminolojiler ile ifade edilmesinden başkaca bir şey değildir. Farklı bir ifade tarzı ile batın ve zahir fikriyatının iki saçayağı bulunmakta olup bunlardan biri Platoncu dualizm diğeri ise ‘’maddenin ardına gizlenmiş gnosistir (ilahi bilgi).                                                                         

Böylece gnostik bakış açısından hareketle ‘’gnosisin İslami versiyonu’’ olarak batın anlayışını gulat-ı şia’nın (aşırı şii) malzemeleri kullanılarak geliştirmişlerdir.  Bunuda ancak gnostik düalizmin keskin ‘’aydınlık/iyilik ve karanlık/kötülük’’ dualitesini yumuşatarak ‘’nur ve zulmet’’ fikriyatı üzerinden daha İslami ve kabul edilebilir bir anlayış ile ortaya koymaya çalışmışlardır. Yani İrani/Aryenik aydınlık ve karanlık tanrısı karşıtlığı üzerinden yürüyen düalizm inancı İrani gnostik dinlerde de bulunmakta olup iyilik ve kötülük zıtlığına yeni bir bakış açısı getirerek; iyilerin nur taraftarı olduğu, kötünün mücadelesi ise çoğunlukla yüce yaratıcıdan tecelli etmiş olan ilk varlık ile onun gurur ve kibrinden yaratılmış olan ve genellikle zulmet/zulumat adı verilen varlığa indirgemişlerdir.

Şu halde gnostiklerin madenin kaynağını kötülüğe/karanlığa dayandıran ve maddeyi varlık olarak kötü gören, dualizmi yumuşatılarak daha İslami bir forma dönüştürme ihtiyacı hasıl olmuştur. İşte bu yeni yoruma göre; madde, Demiurgos/Şeytan tarafından yaratılmamış olmakla beraber, varlık hiyerarşisinin ya da varolmanın son basamağında yer almaktadır. Böylece, madde mananın, maddi alem ilahi evrenin bir yansıması ya da gölgesinden ibarettir. Dolayısıyla maddenin, mananın açığa çıkmış hali veya formu olmanın ötesinde bir hakikati yoktur. Buda bize batıniliğin diğer bir saç ayağı olan; maddenin ardına gizlenmiş batıni hakikatın felsefik arka planını anlatmaktadır.                                                                                                               

Tabii ki bu noktada islamın coğrafyamızda tamamen kalıcı olmaya başlaması ve sonra siyasi ortamında tetiklemesi ile gelişen, serpilen Platoncu din ve hareketlerin yeni Platonculuğa geçişini, dolayısıyla Plotinos’u, meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için akılda tutmanın faydası olacağını da belirtmek isterim.

Platon spiritüel (batıni) ve maddi (zahiri) dünya olarak alemi iki kısma ayırır. Bu iki farklı dünya arasındaki ilişkide, maddi dünya, spiritüel (idealar) âleminin bir gölgesi veya yansıması olduğunu düşünür. Yani maddi dünyanın gerçek olmadığını tek gerçeğin ise sadece ilahi alem olduğunu söylemektedir.                           

Buna göre; Platon’un idealer âlemi ile içinde yaşadığımız maddi alem birbirinden farklıdır. İdeler âlemi değişmeyen varlıkların bulunduğu hakiki/gerçek alemdir. Maddi alem ise bir miadı olan ve değişen varlıkların bulunduğu bir alemdir. Farklı bir ifade ile ilahi/spiritüel  alem ve maddi alem olarak tanımlaya biliriz. Bu mantık tekrarlayacak olursam; Kırmançki de ‘’Haq dina ve na dina‘’ olarak tanımlanmıştır. Rahatlıkla anlaşılacağı üzere Alevilik Platon-Plotinuscu (yeni Platoncu) bir dindir.

Yeni Platonculuğun kurucusu Plotinus’a göre maddi alemdeki her varlığın idealar aleminde bir karşılığı bulunduğu düşüncesini ve bu görüşün batıni din-inançlarda olduğu gibi Rae Haq dini inancında da bulunduğunu yeri gelmişken belirtmek isterim.     

Tanrı ve Batın

Tanrı hiç bir insan tarafından tam olarak kavranamaz. Tanrının zahiri olarak açılmasına göre kıyaslanıp, anlaşılabilir ve buda insanın kendi gerçekliğine göre değildir. Çünkü insan zihni zaman ve mekan ile sınırlı olup üstelik sonludur. Oysaki tanrı sınırsızdır. Bu bize tanrı hakikatının hayal ile kavranamayacağını ve onun  özünün insani anlayış ile tam olarak algılanıp, bilinemeyeceğini anlatır. Ancak tanrı insana açılıp yansıdığı kadarı ile idrak edip kavranabilir. Daha açıkcası; kişi hakikat yolunda sadece cismani oluşunun izin verdiği derecede onu görüp algılar ve kavrayabilir. Böylece insan kendisini ne kadar saflaştırıp ruhunu hakiki (ilahi) bilgiye hazırlarsa zihninde tanrı olgusu o kadar netleşir ve ilahi nura da kabulü o kadar hazır hale gelecektir. 

d

Buna göre; gerçek yaratıcı, zahiren ilah ve yaratıcı kabul edilen maddi surete yansımış olan batıni varlıktır. Beşer zahir üzerinden algılayabildiği için gerçek yaratıcının varlığı, beşerin anlayabileceği zahirî bir ilah üzerinden açığa çıkarılmıştır. İnsanın batıni (ilahi) hakikatleri kavrayarak kurtuluşunu gerçekleştirebilmesi için, batıni hakikatlerin insanın anlayabileceği maddi bir formda yansıtılması bir zorunluluktur. Kurtuluş, içinde yaşadığımız evrene yansımış olan maddî suretlerin arkasındaki batını hakikatleri elde etmekle mümkün olacaktır. (Bâtınî Ekolleri Anlamada Anahtar Bir Kavram: Ezille/Gölgeler Nazariyesi Ali Avcu sayfa 112)

Farklı bir ifade tarzı ile batını zahirden çıkartıp şeriattan hakikata, görüntüden hakiki gerçeğe, ilahi mesajın lafzından batına geçmeyi sağlamaktadır.

Zaten batın, zahiri aleme (bu dünya) yansımasının sebebi de insanın görünür ve algılanabilir benzerler üzerinden anlayabilen bir varlık olmasıdır. Bu yüzden batın alemin maddi alem olarak insana yansıtılmış olmasının temel sebebi, insanın somut örneklerden hareketle onların soyut örnek verilenini idrak etmesini sağlamaktır.

Bu noktada gnostik bir mantık olan; insanın düşmüş olduğu maddi alemden kurtuluşu ancak ilahi alemdeki sırlara vakıf olmasıyla yani batıni hakikat ile mümkün olduğu inancını konunun daha iyi anlaşılması için bu kısımda ek olarak belirtmek isterim.

Batıni Hakikat ve Zahir

Rae Heqi de bütün alemlerin Muhammed ve Ali (tije Mıhemed u Eli) nurunun bir araya gelmesi sonucu meydana geldiğine inanılmaktadır. Bunun batıni inanç felsefesindeki karşılığı ise; bir araya gelen ve böylece ilahi alemin zuhurunu gerçekleştiren saf ve nurdan olan Akıl ve Nefs’tir. Bu iki kutsal varlık maddi bir formda yeryüzünde kendisini yansıtır. Dolayısıyla onlar bu maddi formları itibari ile insandırlar. Lakin batıni alemdeki varlığın yansıması oldukları için ilahi bir özelliği olan ve dolayısıyla kutsal bir konumda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla bir batıni’nin “Ali ilahtır.” söyleminden çıkarılması gereken sonuç; İlah olan Ali’nin maddi görüntüsü değil de o vücuda yansımış olan ilahi hakikat yada tanrının kendisini göstermesidir. Yani Ali’ye yansımış olan batıni hakikatin ilah olduğu inancıdır.

Bu durumda zahirin tamamen değersiz olmadığı görülmektedir çünkü; zahir, batıni hakikatlerin elde edilmesini sağlarken diğer yandan dünyevi işlerin düzene girmesini sağlayan kuralları da içermektedir. Burada batın nefsin kurtuluşunu sağlayan ilahi bir sır, kutsal bir bilgidir. Şu halde batın bir yandan asıl gerçek olan ilahi alemi bize anlattığı gibi aynı zamanda maddi dünyadan kurtuluş yolunu gösteren hakiki kutsal bilgi de olmaktadır.                                                                                             

Aynı zamanda bahsettiğimiz batıni bilgi yani İlahi mesajın anlamı sıradan insanlarca tam olarak kavranamaz ve bu yüzden kutsal metinlerin batıni yorumlarını yapabilmek için dini bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu ise imamdan başkası değildir. Buda nübüvvet (peygamberlik) yerine geçen velayet (imamet) makamı olup İlahi mesajı yorumlayan vede toplumun siyasi önderliğini de yapandır. Buradan da rahatlıkla anlaşılacağı üzere Muhammed onun yerine geçen Ali ve ehl-i beyt nesepli imamların kast edildiğini anlamamız gerekmektedir. Tam da bu noktada yeri gelmişken sunni ulema tarafından tartışmalı bulunup gerçek kabul edilmeyen; ‘’ben ilmin şehriyim Ali onun kapısıdır’’ hadisini hatırlatmak isterim.

Sonuç Olarak

Alevi inanç omurgasını eskatolojik (din felsefesi) olarak batın ve zahir dualitesi belirlemektedir. Bütün bir inanç sisteminin bunun üzerine bina edildiğini söylemek abartı olmasa gerek. Buna göre batın olarak tanımlanan ilahi dünyada ne varsa zahiri dünyada da o vardır. Ayrıca batıni bilgi zahirin içine/ardına gizlenmiştir. Bunu da ancak nas yolu ile belirlenenler bile bilecek ve onlar üzerinden de uygun görülen (yada ehil) kişilere anlatılacaktır.

 Kaynakça

-İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist

-TDV İslam Ansiklopedisi

-Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Felsefe, Metafizik ve Bilim

-W. K. C. Guthrie - Yunan Felsefe Tarihi

-Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi cilt 1, 2, 5

-Halil İbrahim Bulut, Yaltkaya’nın “Batınilik Tarihi” Makalesi (Tahlil,           Değerlendirme ve Neşir)

-İbrahim Agah Çubukçu, İbahilik ve Batınilik

-Kemal Timur, Süleyman Musli ve Semerkant Romanlarında Batınilik ve Hasan Sabbah

-Seyıt Avcı, ‘’Ben İlim Şehriyim Ali de Onun Kapısıdır’’ Hadisi üzerine DergiPark

-Şeyma Demirtaş, Plotinus’ta Ruh Ve Ölümsüzlük Düşüncesi, Yüksek Lisans Tezi

-Xal Çelker, Bava Nejdi de Raa Haqi Mobet

-Erdal Gezik, Alevi Hafızasını Tanımlamak; Geçmiş ve Tarih Arasında

-Ali Avcu, Horosan-Mevaraünnehir’de İsmaililik

-Ali Avcu, Bâtınî Ekolleri Anlamada Anahtar Bir Kavram: Ezille/Gölgeler   Nazariyesi

-Farhad Daftary, İsmaililer, Tarih ve Öğretileri

-Dr. Ahmet Bağlıoğlu, İnanç Esasları Açısından Dürzilik