"Türkiye’ye komünizm gelecekse onu da biz getiririz"
Türklerde devlet sadece devlet değildir o bütün bir yaşam ve geleceğin simgesidir de. Yani, varlığın (Türk) sebebi olarak algılanır. Güce tapma ve itaat bundan ileri gelir.
Bir üstteki bilindik söz Türk mantığını anlatan veciz sözlerden biridir.
Türk ‘’modernleşmesinin’’ sonucunu anlatan bu mantık her şeyin devlet ricali kontrolünde, sınırlarını ve muhtevasını dahi onların belirlediğini ifade etmektedir.
Türkler, Hristiyanlar (aslında modern dönem batı Avrupalıları) karşısında yenilmeye başlayınca artık eski şaşaalı günleri geride kalmaya başlar. Buna engel olmak için de batılılar taklit edilmeye başlanır. Ama batıdaki klasik haliyle değil aksine kendine (devlet ihtiyacına) gelişmeyi uyarlayarak, değişir, böylece zaman ve mekâna uyarak varlığını devam ettirir…
Bütün bu değişim ve dönüşüm böyle bir hengâmede devam edecektir:
Devlet aparatı laik mi olacak!
Ona göre laikliğin muhtevası belirlenir ve bunun üzerinden bir tanımlama oluşturulur. Ardından hemen resmi bir diyanet kurumu oluşturulur ve onun üzerinden dini cemaat çekip çevrilir. Bu durum sadece Müslüman Sünni Hanefiler için değil, Hristiyan, Musevi ve Alevi cemaatleri içinde geçerlidir.
Cemaatlerin nasıl olması gerektiğine de kendileri karar vermektedir. Mesela kimin patrik ve hahambaşı olacağını da belirlerler.
Kaldı ki, bu toplumlar Lozan antlaşması uyarınca azınlık statüsüne sahip olduğu halde…
Tamda yeri gelmişken bu noktada laiklik ve azınlık hakkı bunun neresinde diye sormak gerekmektedir!
Türkler (kimi devlet demeyi tercih eder) sadece dinsel alana değil hayatın her yönüne müdahale eder. Örnekleyerek meramımızı anlatmaya devam edelim. Liberalizm, solculuk (komünizm, sosyalizm, sosyal demokrasi vs.) şemsiyesi altında sayabileceğimiz ideolojiler, faşizm, konservatizm, İslami şeriatçılık vs. gibi siyasi akımların nasıl olması gerektiği ve sınırlarını da belirlerler. Bütün bunların üstüne nasıl ‘’Kürtlük yapılması’’ gerektiğine kadar…
Kuşkusuz bütün bunlar yapılırken adını zikrettiğimiz bu ideolojiler iğdiş edilip devlet için zararsız hale getirilir ve ardından entegre edilip sisteme yedeklenir.
Bu yüzden Türklerdeki bütün ideolojiler Türkçü ve devletçi olup en nihayetinde devlet aparatı için birer yedek lastiktir.
Şimdi, gelelim Aleviliğe biçilen donlara.
Evet, devlet ricali Alevileri makbul olmayan Müslüman (aslında İslam değil) olarak, Hanefiliğe asimile edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bunun için devlet aygıtı üzerinden kurumlarını kullandığı gibi kimi zaman bunu alenen de yapar.
Alevilik daha çok kurumsal olarak ulusalcı Türklerin kıskacı altında olup adete bu tayfa Alevi kurumlarını kendi doğal emlakı olarak görür. Ama günümüzde güçlenen İslamcı Türklerde, dolu tarihsel bagaj ve defolarına rağmen bu alana güçlü bir şekilde el atmaya başlamıştır.
Ulusalcı Türkler Aleviliği ‘’Şamanizm ve İslam’ın karışımı’’ olarak tanımlarken ardından işin sufilik kısmını da elden bırakmaz ve bir Sünni Hanefi olan sufi ‘’Ahmet Yesevi’yi’’ Aleviliğe ata yapar. Günümüzde bu iki argümanda pek tutmayıp aşındığı için farklı argümanlar bulma ihtiyacı hâsıl olmaktadır.
İslamcı Türkler ise işi eveleyip gevelemeden direkt olarak Aleviliği inkâr düzleminde hareket etmektedir. Bu noktada ‘’Ali’yi sevmek Alevilik ise bizde Aleviyiz’’ argümanını kullanarak niyetini açıkça ifade etmektedirler.
Kısa bir süre önce bir cemevinde ulusalcılara ait Mustafa Kemal resmi ve Türk bayrağı Cumhurbaşkanı ziyareti sebebi ile kaldırılıp yerine İslamcı Türklerin görselleri duvara asılmıştır.
Oysaki iki tarafın görsel sembolleri Alevi inancını anlatan semboller değildir. Bu durum gayet açık bir şekilde bilinilmesine rağmen baskı-katliamlardan dolayı sinmiş olan Aleviler bu garabet aksiyona karşı gür bir ses çıkaramamaktadır.
Bu olay bize, iki cenahının da Alevilere zulüm uyguladığını üstüne hak ve hukukunu da hiçe saydığını açık bir şekilde anlatmaktadır.
Türkler sadece ulusalcılık ve İslamcılık ile Alevileri presleyip baskı altına almaz bir de aslında ipleri ulusalcı Türklerin elinde olan solcular ile de Aleviliği kontrol altına alıp bilindik iğdiş etme taktiği üzerinden dumura uğratmaya çalışır. Bunu da; ‘’Aleviliğin, bilim, sosyalizm, felsefe olduğu, bir din olmadığı vs. gibi abuk sabuk tanımlamalar ile sulandırarak hak taleplerinin önünü kesmek için sivil alanda solculuk oynayan kesimleri de kullanmaktadır.
Bu tanımlamalar (bal gibi don biçme) ile Alevi inancı ve toplumu için herhangi bir hak talebinde bulunmak mümkün müdür? Ya da herhangi bir talepleri var mıdır?
Bahsettiğimiz solcuların ekseriyeti Alevi kökenden gelen ve ateist olan ama tuhaf bir şekilde (bizce değil) kendisini Alevi olarak tanıtan ve birçok Alevi kurumuna da sarkmış bulunmakta olup, hak hukuk taleplerinin önünü kesmekte, üstüne Aleviliği kriminalize ederek meşru legal zeminde kalmayı engelleyip, Alevi toplumunu manipüle etmektedir.
Bu sol tayfa görünürde İslam ile mücadele ediyormuş gibi yapmaktadırlar.
Madem böyle bir amaçları var öyleyse neden görüşlerini gidip İslami (Sünni) kesimlere, mesele cami veya başkaca İslami kuruma üye olup oralarda anlatmazlar da bunu Alevilik üzerinden Alevilere yaparlar?
Hakikaten neden?
Yoksa, İslam’ı sadece Alevilerin mi temsil ettiğine inanıyorlar?
Sünni cemaati ise ne olarak görüyorlar?
Yoksa bütün bu abuklukları cehaletten yaptıklarına mı inanalım?
Asla!
Aksine dimağımıza hakaret olur!
Yetmiş ve seksenli yıllardan beri sol, Alevi toplumunun başına bela olmuş bulunmaktadır.
Bu kesimler günümüzde ise Aleviliği yok etmek için yedek kuvvet olarak kullanılmakta olup ipleri Türk siyasi şubesinin Alevi masasının elindedir.
Herhangi bir dini cemaatin hak ve hukuk talebi evrensel bir demokratik prensip olan din ve vicdan hürriyetinin bir gereğidir.
Hak talebi, Alevi cemaati içinde anasının ak sütü gibi helal olup ivedilik ve ısrarla talep etmeli, asla vaz geçmemelidir.
Aleviliğin siyasetten mümkün mertebe uzak tutulması, rahat ve kendi haline bırakılması gerekmektedir.
Din ve inançların siyasete şu veya bu şekilde alet edilmesi olumsuz sonuçlara sebebiyet verir ki, bu Alevilik içinde geçerlidir.
Bilinmeli ki ulusalcı Türkler ve yedeği solcular ile İslamcı Türkler Alevi hak hukukunun alınması önünde engel olmaktadır. Alevi cemaati bu kesimler ile arasına mesafe koymalı, dik ve onurlu durup kimsenin politik arka bahçesi olmamalıdır.