"Acem Palavraları!..." Bu katliam öyle anlatıldığı gibi on gün değil aksine bir kaç saat dahi sürmediği tarihi aktarmalarda anlatılmaktadır.

Rae Haq/Alevi inancında Kerbela vakası önemli bir yer tutmaktadır. Buna, Kürdçe ''Roze Des u dı İmam(an)u, Türkçe On İki İmamlar yada Muharrem Orucu-Yası'' olarak da tanımlanmaktadır.

Rae Haq inancına göre; ‘’Batın aleminde Cebrail, Ana Fatma’yı başında Taç, bir kulağında kırmızı diğerinde yeşil küpe, belinde ise kemer ile gördüğünde Haq’a gördüklerinin ne olduğunu sorar. Haq; Tacın Ali, beldeki kemerin peygamber Muhammed, yeşil küpenin İmam Hasan, kırmızı küpenin ise Kerbela’da öldürülecek olan İmam Hüseyin olduğunu söyler. Daha sonra Haq tarafından Cebrail’e zamanı geldiğinde bu durumu (Hüseyin’in ölümünü önceden) söylemesi gerektiğini buyurur. Zahir alemde İmam Hüseyin doğduğu zaman Cebrail, Muhammed’e hem göz aydınlığı hemde başsağlığı diler. Böylece Muhammed torunu İmam Hüseyin’in Kerbela’da öldürüleceğini öğrenir ve bunu Ana Fatma’ya aktarır’’...

Yine; ''batın aleminde Hz. Hüzeyin Kerbela vakasını kabullenip karşılığında ise kendisinin izinden gidenlerin sorgusunu üzerine aldığı dönemi için: '' Ma kalu u bel ra nat Elevime'' (Biz kalubeladan beri Aleviyiz) demiştir. Böylece; ''Aleviler Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ana Fatma’yı bu zamandan beri yol önderi olarak kabul ettiklerine inanılır''. (Dersim Aleviliği, Raa Haqi/riya Heqi'de Cenaze Kaldırma Geleneği, Hüseyin Çakmak, Seyfettin Elaldı)

Zodiak gök boylamında on iki burç bulunmakta idi. Yakın doğuda bunların evren ve dünya dolayısıyla insanlar üzerinde etkisi olduğuna inanılırdı. Sonraları bu inanç birçok din-inanca farklılaşıp, form değiştirerek girmiştir. Bunun yanında astroloji ve astronomi ile de kucak kucağa modern dönemlere kadar macerasını sürdürmüş, sonunda ayrı kategoriler olarak varlığını günümüze kadar korumuştur. Takvimlerden bildiğimiz on iki ayında kökeninde zodiak mantığının bulunduğunu, yeri gelmişken belirtmek isterim.

Eski bir İrani inanç olan Mani dininde; hiyerarşik olarak Tanrıdan sonra 12 kutsal kudret bulunmakta idi ve bunlar kimi zamanlar insan bedenine enkarne olarak dünyaya gelip, vazifelerini yerine getirdiği gibi aynı zamanda da göksel çark denilen 12 burcu (döngüyü) oluştururdu.

Rae Haq/Alevi inancında on iki imamlar orucu önemli bir yer tutmaktadır. Kuşkusuz, Hüseyin ve yanındakileri anmakla beraber daha çok oruç tutup 12 imamları yad ederler. Oysa ki, özellikle Şii-Caferiler, bundan farklı bir şekilde kendilerine bir ritüel olarak uluorta işkence edip, kanlarını akıtarak, o günü bire bir yaşayarak unutmamaya çalışır. Böylece kin ve öfkelerini bileyip canlı tutarlar. Tamda bu yüzden, şii-Caferiler, Hüseyin`in Kerbela da öldürülmesini “yas” olarak tanımlar. Dolayısıyla, iki inancın Hüseyin ve Kerbela algısı farklı olup, bu durum seremoni-ritüele de yansımaktadır. İşin bu kısmı önemli bir farka da işaret etmektedir.

Ayrıca işin başkaca ilginç bir kısmı; Rae Haq inancındaki dini günler takvimsel olarak zamanı değişmez iken, bu oruç için, hicri kameri takvim kullanıldığından her yıl tarihi değişmektedir. Konunun bu kısmı uzun olduğundan makalenin sınırlarını aşacaktır bu yüzden sadece belirtip geçmekle yetineceğim. Birde böyle bir orucun İslam’da olmayıp, Şii ve suni Müslümanlarca da tutulmadığını belirtmek isterim.

Rae Haq inancında; İmamların ilki İslam peygamberi Muhammed’in amcasının oğlu, damadı ve aynı zamanda 4. halife olan Ali’dir. Sonraki imamlar ise onun çocukları ve soyundan gelenlerdir. İşte bu imamların 3. İslam peygamberi Muhammed’in de torunu olan İmam Hüseyin 680 yılında Kerbela’da halife Yezit kuvvetlerince, iktidar çekişmesi sonucu öldürülmüştür. İmam Hüseyin'in Kerbela’da öldürülmesi sonraları İrani efsaneler ile birleştirilip trajikleştirilerek anlatılmış ve bu, Müslüman Arap egemenliğine karşı, dinsel-sosyal bir kült haline getirilip, siyaseten kullanılmıştır. Bir başka anlatım ile; olay, eskatolojik (din felsefesi) olarak kullanılmış ve inancın bir ritüeli haline getirilmiştir. Bunun üzerinden en azından İran coğrafyasında İslam ‘’İranileştirilmiştir’’. Böylece Kerbela vakası şii siyasetin hizmetine sokulmuştur.

İmam Hüseyin’in katli, bir yüz yıl sonra yad edilmeye başlanmış olup 10. yy. Bağdat’ta matem olarak anılmaktaydı 16. yy. Safeviler iktidarı ele geçirip Şiiliği devlet mezhebi yaptıktan sonra, “Ta`ziyeh’’ (taziye) olarak resmiyetteki yerini almış olup, 19 ve 20 yy. Şiiler arasında bu matem en yüksek noktasına ulaşmıştır.  

Muharrem, Arapça bir kelime olup aslı: محرم =,Muḥarram`dır. Arap ay takviminin ilk ayıdır. Muharram, "haram" kelime kökünden olup; "yasak", Muharram ise; ‘’yasaklanmış’’ anlamındadır.

Kerbela katliamı, Kameri hicri takvime göre Muharrem ayında gerçekleştiği için, bu ayın ismi ile anılmaktadır.

4. Halife Alinin oğlu olan Hüseyin (al-Husain) Yezid’in halifeliğini kabul etmeyerek taraftar toplayıp, Şam merkezli Emevi halifeliğini ortadan kaldırmak için, çoğu aile efradı olan kimi taraftarları ile beraber Iraktaki Kufa (Küfe) şehrine doğru yola çıkar. Emevi ordusu tarafından Kerbela önlerinde yolu kesilir. Hilafet iddiasından vazgeçmesi ve Yezid’e biat etmesi kendisine söylenir. Bu teklifi Hüseyin kabul etmez. Sonucunda 70 kadar taraftar-yakını ile beraber öldürülür.

Bu katliam öyle anlatıldığı gibi on gün değil aksine bir kaç saat dahi sürmediği tarihi aktarmalarda anlatılmaktadır. Daha sonraları bu katliam, eski İrani inanç ile karıştırılıp "Acem palavraları’’ ile de köpürtülüp süslenir. Sonuçta; Hüseyin mistik bir şekilde Martir (Aziz) haline getirilir. Özellikle şiiler (Ali taraftarları) bu olayı siyaseten istismar eder. Sonraları Kerbela katliamını "dini bir yas haline getirip" adına da olay Muharrem ayında geçtiği için "Muharrem yası-matemi’’ denmiştir. Rae Haq(i) inancında; Roze Des u dı İmam(an)u/on İki İmam Orucu olarak tanımlanmaktadır. Kuşkusuz, bu oruç süresi boyunca, işin matem yönü unutulmamak ile beraber bu kısım ikinci plandadır. 

Rae Haq(i) dininden olanlar kimi zaman birine hakaret ettiğinde yada zalimce bir olayı tanımlarken, Yezidi zikreder, kişi ve olayı ‘’Yezitlik’’ ile itham eder.

Peki ama neden?

Kimdir bu Yezid?

Alakası nedir?

Kısaca bir bakalım!

Arapçası Abu X(H)alid Yazid I. ibn Muawiya (معاویة بن یزید خالد أبو ,Abū Ḫālid Yazīd b. Muʿāwiya; 644; ölümü; 11. Kasim 683 Huwwarin, Suriye 4. Halife Ali öldürülünce hilafet makamına oğlu Hasan geçmek istemiştir. Muʿāwiya b. Abī Sufyān; 603 Mekka, ölümü; 18. Nisan 680 Damaskus/Şam. Gücü ve devlet yönetme becerisinden dolayı en iyi aday olarak kendisini hilafet makamına uygun görmüştür. Ama devlet adamı vasıflarına uygun olmayan Hasan ile karşı karşıya gelmiş, sonuçta; Hasan, Muʿāwiya`nin, o öldüğü zaman yerine kendisi geçmesi koşuluyla halifeliğini kabul etmiş ve böylece anlaşmaya varmışlardır. Ama Muʿāwiya daha hayatta iken, anlaşmaya uymayıp yerine oğlu Yezidi halife olarak atamıştır. Böylece; Merkezinde Mekke site devleti mantığı bulunan ilk Arap-İslam oluşumu bunu terk edip, İrani tarzda devlet-imparatorluk düzenine geçmiştir. Yani, hanedanlık (Monarşi) sistemi başlamıştır, ki, tarihsel olarak; bu gayet normal bir sonuçtur. Yani orta çağda, devlet olmanın olmazsa olmaz şartlarından biri hanedanlık sistemidir. Aksi, devletin devamlılığı mümkün değildir.  

Şimdi kısaca Yezid’i bir tanıyalım!          

"Tarihte ne olmuşsa, öyle olması gerektiğindendir" (K. Marx). Yezid, zamanına göre iyi bir eğitim almış sanat, müzik, felsefe, edebiyat ile ilgilenen, şarap içen biri idi. Çevresinde bu gibi işler ile ilgilenen insanlar bulunmakta olup, tamda bu yüzden ‘’gayri İslami’’ bir şekilde yaşadığı anlatılmıştır. Aslında Yezid siyasetle arası pek de iyi olmayan bir ‘’zoraki halifedir’’. Aslında babası tarafından kardeşi halifelik için hazırlanmıştır. Ama onun beklenmedik ölümü, Yezid’in halife olmasına sebep olmuştur… Muʿāwiya'nin oğlu Yezidi halefi olarak ataması, antlaşmaya uymadığından dolayı Hasan’ı rahatsız etmiş ama akabinde kısa bir süre sonra zehirlenerek öldürülmüştür. Kardeşi Hüseyin halifelik makamı konusunda diretmiş ve Yezidin halifeliğini kabul etmemiştir. Hüseyin, kimi yakın akrabalarını yanına alıp ve güç toplamak için günümüzdeki Irak bölgesine hareket etmiştir. Bunu duyan Yezid rakibini engellemek için üzerine ordu yollamış ve Hüseyin Kerbela yakınlarında kıstırılmış, sonuçta Hüseyin ve yandaşları öldürülmüş, kadınlar ise tutuklanıp, Yezidin yanına Şam'a götürülmüştür. Müslümanlar arasındaki bu iktidar çekişmesi daha sonraları kullanılan bir malzeme haline getirilmiştir. Kuşkusuz, Arap Müslümanlar arasındaki bu çekişme tek değildi, aksine iktidara oynayan başkaca gruplarda bulunmaktaydı.

Kerbela vakası; Müslüman Ehl-i sünnet (suni) kesimi için; İslam’ın varlığından kaynaklanan sorunları Kerbela olayını da kullanarak, İslam’daki olumsuzlukları hanedanlık sistemine geçen Emeviler’e bağlamıştır. İrani Şiiler ise; bir bedevi Arap ideolojisi olan İslam’dan nefret ettikleri halde "paradoksal bir şekilde" Ali taraftarlığı yapan Şii-İrani  kesim ise bu olay trajikleştirip ve bunun üzerinden kendi ideoloji-mezheplerini yaratıp, Araplara kaybettikleri iktidara yeniden oynamışlardır, ki, bir yüzyıl sonra Abbasi devrimi ile bu kesim iktidara ortak olmuş üstüne İslam’ın evrensel bir din olmasına önemli katkıları bulunmuştur.

Birde Muharrem ayında yapılan yasın mitolojik kökenine bakalım!

İmam Hüseyin ve Şehzade Siyavuş’un kesilen başı ve Muharrem Yası 

Yukarıda İslam Peygamberi Muhammed’in torunu imam Hüseyin`in Kerbela yakınlarında halife Yezit kuvvetlerince öldürüldüğünü yazmış idim. Sonraları daha çok İslam’a geçmiş İrani çevrelerce olay; Hüseyin’in aldığı kılıç, mızrak ve ok yaraları sayısı verilmiş, bebek olan oğluna su verirken ok ile öldürülmesi’ vs. yaşananlar köpürtülüp trajik dozajı arttırılarak İrani efsaneler ile birleştirilip anlatılmış ve bu Müslüman Arap egemenliğine karşı dinsel-sosyal bir kült haline getirilip (şii-İrani) siyasetin hizmetine sokulup kullanılmıştır.

Avesta ve İran efsanelerinde Turan ülkesi ve Şah’ı hep kötücül olarak  simgelenerek anlatılmıştır.

Zamyad Yaşt`ta şöyle anlatılır; “çırılçıplak soyundu, kendisine merhamet etsin diye İranlılar, doğmuş ve doğmamış olanlar ve kutsal Zerdüşt.

Birden yıkıldı yere yenilen Turyalı Franrasyan Vourukaşa (bir deniz C.Ö) o, Spitama Zerdüşt (Yaşt 19,56,58) Franrasyan sadece büyük bir rakip değil aynı zamanda İran Şah’ı Kaviler için bilakis genel anlamda “kötülüğü simgelerdi”. Tanrısal merhameti ele geçirmek için şahlara tuzak kurardı. Kötücül tarafı cinlere benziyordu’.                                                                                            

Avesteda Turan şah Franrasyan ve Zerdüşt’ü öldüren Tur-i Bratar Vaxş ( Vakhsh) isminde bir Turanlı olarak tarihi Pehlevi metinlerindeki anlatımlarda geçmektedir. Eski İrani inançta düalizm vardır ve buradan hareketle Turanlılar kötücül olarak tanımlandığını ve bunun üzerinden Emevi-Yezid (aslında Arap-Müslüman diye okunması lazım C.Ö) ile özdeşleştirilmiştir.  İrani inanç dünyası–mitolojisinde trajik olaylar vardır ve bunlardan biride Hüseyin`e benzeyen ve bir Martir olan Siyavuştur. Siyavuş mitosu eski İrani kökenli olup Avesta da Siyavarşan, Persçe de ise orijinal olarak Siavoş diye geçer.                                                          

Şehnamede Firdevsi bize onu şöyle anlatır; ‘’Feridun, Turan şah’ının kızı ile evlenir ve bir kızı olur. Bu prenses sonraları ünlü İran şahlarından Kay Kavus ile evlenir ve bir oğulları olur. İste bu Siyavuştur’’….  Siyavuş Sarayda, zamanının en bilge ve iyi sanatçıları tarafından devlet adamı olarak yetiştirilir ve yetişkin olduktan Turan Şah’ı Afrasiab`ın sarayına gider ve orda kızı Frangis`i görüp aşık olur ve sonunda evlenirler. Daha sonra Siyavusgird adını alacak olan şehre yerleşirler.  Siyavuş`u kıskanan Şah’ın kardeşi Garsivas onun yerine geçmek istiyordu. Siyavuş sonra Şah tarafından İran’a yerleştirilmiş ve orda korkunç trajik bir şekilde kafası koyun gibi kesilerek öldürülmüştür.                                                                                                         

Karısı Frangis, Siyavuş`un ölümünü hemen İran şah’ı olan babasi Kay Kavus`a bildirmiştir. İran şah’ı öyle bir üzülmüş ki, acı kahrından elbiselerini parçalamış, Zaloğlu Rüstem ise Afrasiab`i öldürüp Turan ülkesini kan denizine çevireceğine dair intikam yemini etmiştir.

Siyavuş`un davası (sug-i Siavuş) Firdevsi’nin tasvir ettiğine göre; genç Şehzade bir komplo sonucu kurban edilmiş ve bu durum bütün İranlıların milli davası olmuştur . Onun ölümü İran halkı arasında acıklı bir şekilde devamlı olarak anlatılıp yad edilmiştir… Ve böylece Şehnamedeki yerini almıştır… (Vesta Sarkhosh Curtis Persische mythen)

İrani Şii, Sünni (İslamı İraniler üzerinden öğrenmişler dahil C.Ö), Rae haq/Alevi ve ehl-i Haq/Yarsanlar dahil için ehl-i beyt’ten Hüseyni soy olan Seyyidler, Hasani soy olan Şeriflerden daha evladır.

Hüseyin’in genç yaşta ölen eşi ve aynı zamanda 4. İmam olan Zeynel Abidin’in annesi martir/azize olmuş (yapılmış) Bibi Şahr-i Banu, ki aslında çok bahtsız, bedbaht ve trajik bir hayat sürmüş, daha çocukken Hüseyin`in payına ganimet olarak düşmüştür. Erken bir yaşta, Kerbela vakasından çok önce ilk çocuğunu doğururken ölmüştür. İşte bu talihsiz genç kadının Yazdgird`in kızı olduğu sıkça “mitolojik” bir şekilde anlatıla gelmiştir; ama bu temelsiz efsane tarihi kronikler ve özellikle Çin belgeleri incelendiğinde kesinlikle doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır. O dönemde şah`ın kızlarından hiç bir prenses Arapların eline geçmemiş yada bunu ispat-teyit edecek en ufak bir belge-bulgu yoktur. Çok sonraları 712 yılında oğlu Peroz`un kızı Şah-afrid, Arap İslam ordusu komutanı Kutaiba tarafından Sogdia`da esir alınmış ve o sırada Emevi halifesi olan Walid`in sarayına sunulmuş ve sonradan halife olacak olan Yazid III`yi doğurmuştur. Başkacada şah`ın ailesinden kimse Araplarca esir alınmış değildir fakat diğer İran eyaletlerde kimi şahların kızları esir alınmıştır, ki, muhtemelen Bibi Şahr-i Banu da bu prenseslerden biri olmalıdır. Rae Haq inancında Şarivan/Şahr-i Banu çok önemli bir yer tutar; Kerbela vakasından sonra taraftarlarını alıp Deylem’e gittiği inancı vardır. Bu bize Mazdek peygamberin kızı veya karısı olan Hürremi hatırlatmaktadır. Çünkü Mazdek öldürüldükten sonra Hürrem kimi Mazdekiler ile beraber Deyleme gitmiş ve böylece Mazdeki-Hürremi mezhep ortaya çıkmıştır. İşin bu kısmı da başka bir makalenin konusu olduğundan konuyu dağıtmama adına burada nokta koyuyorum!

Tekrardan konumuza dönecek olursak: İran şah’ının oğlu şehzade Siyavuş, Turan şah’ın kızı Frangis ile evlenmiştir, İranilerde Hüseyin’in İranlı eşlerinden biri olan Bibi Şahr-i Banu’ya Frangis rolü yüklemiştir. Böylece tarihe karışmış ama hala Mevaliler (islama geçmiş İranlılar) için önemli bir yeri-meşruiyeti olan şah Yazdgird ve İslam peygamberinin torunu ve 4. halife olan Ali’nin oğlu 3. İmam Hüseyin bir potada ‘iki yönlü hanedanlık ile birleştirilmeye’ çalışılmış ve tekrardan iktidar olmak için şii-İrani siyasetin hizmetine sokulmuştur.

İşte bu eski İrani mitos, İslam peygamberinin torunu şahsında vücut bulmuş, siyaset ile yoğrularak günümüze farklı bir ritüel olarak ulaşmıştır. Bu bağlantı, Hüseyin’in ön plana çıkmasındaki önemli saç ayaklarından biridir… Böylece kendi İslam’ı meydana getirilmiş (Şii-Caferi) ve Arap boyunduruğundan kurtulmanın dini-ideolojik çerçevesi tamamlanmış olmakta ve geriye sadece bunun üst yapı kurumu olan devleti ele geçirme iktidara gelme kalmıştır, ki, buda zamanla tamamlanmıştır.