İçimizde kopan büyük fırtınaların eşliğinde hayatın henüz bilmediğimiz yollarında yürüyorduk.

Hayatın gizemleri, mühürlenmiş sırları, karmaşık akışı ışıltılı merakımız karşısında çiçek açıyordu.

Birbirimize bakarak, birbirimize ayak uydurarak, birbirimizi kollayarak merakla düşün buluştuğu berrak bir nehirde yüzüyorduk.

Şehrin merdivenli, yokuş sokaklarında düzayak evlerinde soluklanıyorduk.

İçimize serdiğimiz uzun bir yolculuğun ilk adımlarıydı.

Dünyanın ışıltısı kalbimizin kuyusunu aydınlatıyordu.

Değişen, durmadan değişen eşiklerden atlıyorduk.

Ne istiyorduk ne yapabilirdik, kimdik tam bilmiyorduk.

İçimizin dıştan ayrıldığı esmerlik kendi kendini doğuruyordu.

Şehrin denize açılan sokakları, meydanları yakılan evlerimizin sönmeyen ateşleriyle tutuşuyordu.

Yok sayılmanın kabuğuna batan kıymık, yaralayan parıltıydık.

Sınırsız olanı tarihin hafızasından taşan bir gürültüyle arıyorduk.

Kendimizi ararken, kendimizden taşarken içimizdeki kanat seslerinin inceliği, nezaketiyle bakıyorduk birbirimize.

Hayatın ta kendisi gibi, su içer gibi, kibriti çakar gibi, çocukluğumuzdaki sulara girer gibi okuyorduk.

İlk aşkın, ilk sinemanın, ilk denizin şaşkın sevinçlerini doğulu bir sır gibi çoğaltıyorduk.

IMG_20230117_170445-1

Karanlıktan doğan şu ezeli uğultu, derin yarıklardan taşan o bildik içgüdü sığınağımızın kilidini kırdı.

Küle dönmüş bir ormanın yankısı gibi unutuluşun soluk çölünde kaybolduk.

Bahçeli evlerin odalarında bastığımız toprak, sabahlara kadar kol kola dolaştığımız orman kapkara sularıyla zamanın dalgalarına kapıldı.

Lekelere dönüşen, silinip berraklıklarını yitiren yüzler hiçliğin bilgisinde yeni gerçeklikler keşfetti.

Yüzeye vuran, kir pas içindeki eski yanılsamaları dirilten taşkın, o acı bilgi süzüldüğü damarlarda yeni bir iç yarattı.

Şimdi herkesi eşitleyen bir eşitsizlikte, bu çöküş çağında, yüzüstü bırakılmış kenar mahalleler, unutulmuş bahçeler, kimselerin oturmadığı kapı eşikleri, o düşler, o yeşil ormanlar…

İçimizden dışarıya açılan her kapı maviye uzanan bir köprü.

Eşikleri aşan her devinim dünyaya ait olduğumuzu hissettiren sihir.

Baş döndüren her düşüncenin çiçeklenen tomurcukları ocağımızdaki ateş.

Zamanın serin sularına dökülen her anı bir zamanlar olduğumuz kişinin geçmişten seslenişi…