Xızır, ‘Dünyanın yaratılış sırrını Tanrıdan sonra bilendir’ dolayısıyla bilge anlamında ona Xacē`de denmiştir. Türkçe’ye ‘Hacı’ diye geçmiştir. Darda olan insana yar ve yardımcı olan bu inanç islama da geçmiştir. Kuran`da Musa peygamber ile konuştuğu kısımda, Hz Hızır Aleyhisselam diye bilinir.
Xızır ne demek الخضر, al-Ḫiḍr, oder, al-Ḫadır, Xızır, Türkçede de "Hızır" diye yazılır. Aslında Türkçe’de "H" sesi yoktur. Cumhuriyet öncesi Osmanlıca resmi dil olduğundan Arap alfabesi kullanılırdı. Latin harflerine geçildikten sonra Arapçada ki (ع) gırtlaktan söylenen kalın ‘Ğayn’, ki Kürdcede ki ‘x’ harfine tekabül eder, genellikle ‘h’ nadiren ‘k’ olarak yazılmıştır. Yeni Türk alfabesinde aslında Türkçede var olan gırtlaktan söylenen kalın ‘ğ’ ortadan kaldırılmıştır. Konumuz olmadığından sebebine girmeyecegim. Şimdilik aksi ispat edilmemiş ve aslı Arapça olarak bilinen ‘Xıdır’, ‘Hıdır’ bir diğer söylenişiyle "Hızır" olarak telafuz edilip yazılmıştır. Ben ise orijinaline sadık kalarak Kürdce deki gibi ‘x’ harfi ile yazacağım, yani ‘Hızır - Hıdır değil ‘Xızır – Xıdır’
Xızır Anlatıları
Al-Maglisi Bihar al-anwār`da; Xızır ölümsüzdür, ölmez. Ama hiç bir insan onu ‘insani göz ile göremez’. Burda Xızır`ın mekânı olan Cami vardır, ‘Mardin`de olduğu zaman orda oturur. Olmazsa bile buradadır, belki şu an yanımızda oturuyor. Biz onun hakkında şuan konuşurken bile belki yanımızdadır, bizler bunu bilemeyiz. Herhangi bir yerde onun ile ilgili konuşulursa orda hemen bulunur’ diye anlatır.
Arap filolog Abu Hātim as-Sigistāni (869), Kitāp al-Mu`ammarin adlı kitabında insanların en uzun yaşayanı olarak; Adem, ölüm zamanı yaklaştığında, erkek çocuklarını bir araya toplar. Onlara der ki; çocuklarım, tanrı yeryüzünde yaşayan insanlara bir ceza yollayacak. Siz çıkana kadar benim cesedimin sizle cehennemde olmasını istedi. Sonra beni, isteyip alıp Suriye de gömün. (Adem) Onun cesedi sizinle beraber kalacak. Tanrı Nuh`u gönderdiğinde, onun cesedini kendi (Tanrı) yanına alacak. Tanrı dünyaya su kabarmasını yollayacak, belli bir süre dünya su altında kalacak. Nuh, Babil ülkesine gittiğinde çocuklarına; Benim (Adem) cesedimi oğulları Sem, Yaphet ve Hama`ya Adem`in bağlı olduğu, belirlenen yere götürme ve orda gömme emrini verecek. (Onlar) diyecekler ki; Dünya çöl ve boştur ve biz yolu bilmiyoruz. Bırak bekleyelim, insanlar güvenliği oluşup çoğalana ve ülkeler kuruyup halk’laşana kadar Nuh onlara diyecek ki; Adem tanrıya dua etti, kendisini gömen kişi, tekrar diriliş oluncaya kadar hayatta kalsın. Adem’in cesedini gömmeyi ilk Xızır kabul etti. Ve tanrı söz verdiği gibi, Xızır yaşayacak ne kadar yaşayacağını ‘tanrı isteyene kadar’ diye yazar.
Al-Maqdisi, Al-bad wa-t-tarih adlı eserinde; Dünya üzerinde tanrının yarattığı ‘ayn al-hayawan’ denilen ‘hayat pınarı’ vardır ve kim bundan içerse tanrı tarafından Nadra denilen parlaklık ile giydirilecek’, kerametli ve hoş bir yaşantısı olacaktır diye yazar. Böylece Xızır`ın temel özelliğini ve karakterini anlatmıştır.
Minyatür ve rölyeflerde Xızır hep balık ve su ile beraber anlatılır, her ikisi de Xızır`ın birer parçasıdır. Çünkü Xızır Arapça; Ayn al-hayat, Persi Ab-i hayat, Kürdce; Av-i hayat denilen "yaşam pınarı" ile tekrar ölümsüzleşir. Tarihi anlatımlarda balık, tekrardan hayata dönüşü ifade eder.
İslam sufileri Xızır`ın, ‘kuru ayakları ile denizin üstünde yürüdüğünü yada denizden gelen bir Kahin’ olduğuna inanırlar. Muhammad bin Amr al-Uqayli (934) ; ‘Xızır ışıktan bir minberin üstünde, yukarı ve aşağıda ki denizin (?) ortasında durur. Deniz hayvanları onu dinler, itaat eder ve ona bağlıdırlar’. Sabah akşam "al-arwah" denilen "ruha" yönünü sevk ederlerdi. Bu Kuran üzerinden anlatılan "al-bahrayn`dir.
Hanbeli mezhebinin kurucu Ahmad bin Hanbal; Xızır`in kutsal mekanlarından biride, Kuveyt`e bağlı olan ‘Faylaka’ adasını gösterir ve buraya "makan qarari-hi denirmiş, diye anlatır. Buhari Xızır`ın elindeki balığı şöyle anlatır; Balık sepette çırpınır ve zıplayarak denize düşer ve "Saraban" denilen tarafa yönelir. Tanrı onun üstünde geniş bir yay gibi sudaki dalgalanmayı durdurur. Pehlevice den Arapça ya geçen Sarab, Türkçeye Serap, su kanalı anlamında olduğunu bir bilgi notu olarak belirteyim.
J. Darmesteter`e Afganistan`da anlatılan bir anekdotta; Xızır Denizdeki bir balık üstünde bir fakire görünür ve Yakut`tan bir dağ yaratır diye yazar.
Xızır ile karşılaşmalarda onun kerameti başka ‘enstrumanlar’ ile beraberde anlatılır. Herhangi kuru bir sopa onun elinde canlanır, uzar, yapraklanır, çiçek açar ve çok kısa bir sürede üstü yemişler ile dolar.
Umara yazıtlarında Xızır söyle anlatılır; ‘Xızır ibadetini bitirdikten sonra, pınardan su içer, birden üstüne serin bir ışık gelir ve ‘ebedi kerametli makam’ ile sahiplendirilir. Parlak ışık ve kudretli beyaz bilgelik elbisesi; ilahi yardım ile sarılmış palto ile örtünmüş yada giydirilmiştir. Çağrılış esnasında; Tanrının hizmetçisi bak, Tanrı sana kusursuz bir isim verdi. Böylece sen ‘Al-Xıdır’ (yeşilli) oldun. Bulunduğun, ayağının değdiği yerde dünya yeşillendi.
Sen ismin anıldığında (söylenildiğinde) "yeşillendirensin" (taxdarr). Tanrı sana ölümsüzlük ve uzun yaşam vermiştir.
Xızır günleri İrani halk takviminde önemli bir etap olan kıştan çıkmanın, yaza geçişin ima edilmesi anlamına gelir. Xızır burda yeni bir yaşamın ya da doğanın tekrardan canlanması ilişkisinin bağlantısı olarak algılanır.
Sovyet etnograf A. Krosnowoiska; Tacikistan da Xızır Bābā-i Dihqan (Köylülerin babası) figür imajinda olduğunu yazar. İran’ın Fars eyaletinde Xızır bir Öküz ile tarlaları sürdüğü, ortaya çıktığı bölgelerde büyük hasat alındığına inanılır.
Xızır`in Fas`tan Hindistan’a kadar olan bölgede ve Balkanlarda bir çok yerde ‘mekanı’ olduğuna inanılır. Bunlardan biride Antakya Samandağ arasındaki "Suwaydiya`dır. Nusayrilere ait bu tapınak-ziyaretgah`ta Xızır` ve Musa`nın buluştuğu anlatılır. Antakya bölgesinde Xızır`in 366 tane tapınak-ziyareti olduğu söylenmektedir. Zerdüştlükte 366 tane Yazata`nın olduğunu ve her biri için bir gün hesaplanır bu yüzden Zerdüşt takviminde yıl 366 gündür ve bunu hatırlatmak isterim.
Azerbaycan Xızı rayonunda ki beşparmak dağında çok önemli bir bir ziyaretgah bulunmakta olup adı Xızır zinde pir’dir. Burada ki zinde "sağ-canlı" anlamındadır.
Xızır ve İlyas
İlyas, ibranice; אליהו Elijahu, Elia, Elijah; Elias, Ilja, İlia olarak bilinen, İncil’de geçen bir peygamberdir. Kuranda; İlyās (إلياس ), Arapca inci’lde Īlyā (ايليا) diye geçmektedir.
İlyas Kuzey İsrail’de i.ö. 9. yüzyılda krallık yapmıştır. İncilde Vaftizci Yahya olduğu, yada ona "ruh ve kudretini verdiğine inanılır".
Xızır coğrafyamızda önemli bir ‘figür`dür". Çoğu zaman İlyas peygamber ile beraber zikredilir. Kimi zamanlar Xızır ve İlyas’ı bir, ayrılmaz çift olarak düşünülür. Daha doğru bir ifade ile; Xızır ve İlyas ‘özdeş’ hale getirilmiştir.
Xızır ve İlyas islam gelenek ve bayramlarda çift olarak anılır. Nayşāburi (11. yy.) anlattığına göre Xızır ve İlyas ‘karanlıkta’ beraberce hayat suyunu bulmuş ve içmişlerdir. Nizāmi, Şarafnāma adlı eserinde bu olayı şiirsel olarak yazar. Halk arasındaki anlatımlarda kimi peygamber veya azizler ‘çift’ veya birbirine karıştırılarak anlatılmıştır.
Şii inanç mantığının anlatıldığı alā l-aşhar`da; Xızır`ın İlyas olduğu, İncil’deki Elias/ilyas anlatim-formu, mistik arka plan olarak alınmış ve Xızır ile ‘bütünleşmiştir’.
Şii Kuran kritikçisi Abül-Futuh as-Rāzi (1131) Xızır`in gercek ismini İliyya bin Malkan olarak belirtir. Sebebini ise şöyle izah eder; Muhammed Yahudi peygamberlere Lakap taktığını ve bu yüzden Eliasa Xıdır demiştir diye yazar.
Ad-Daylami (1115) yazdığına göre; Xızır ve İlyas`ın baba Pers ana Romalı bir çiftten dünyaya gelmiş kardeştirler.
Xızır ve İlyas için birçok bölgede bayram-kutlamalar yapılır. Bizans imparator`u Johannes VI, Kantakuzenos (1383) adli apologaptik eserinde ‘Aziz Georg`a" müslümanlarin saygı duyup hürmet ettiklerini, bu Hıristiyan aziz`in ‘islam formatında’ başka isimle Xızır-Elias olarak geçtiğini yazar.
Georgius de Hungaria 1481 yılında ilk defa basılmış risalesi De Moribus Turcorum`unda; Bizim azizlerimiz Anadolu’daki Xıdırellez olduğunu yazar. Bir diğer anekdot da, 16. yy. Habsburglar tarafından Anadolu’ya gönderilen Ogier Ghiselin von Busbeck gezisinde; Burada insanlar (müslümanlar) St Georg`u bilmiyor ve ona Hıdırellez diyorlar, ölmediğini aksine yaşadığını söylüyorlar diye yazmaktadır. Başkaca ilginç bulduğum anektod ise, Evliya Çelebinin Bingöl’de, Xızır ve İlyas gölleri olduğunu yazmasıdır.
Rae Haq/Alevilikte Xızır
Rae Haq/Alevi inancında Xızır çok önemli bir yer tutar ve bir nevi tanrının altında onun kimi ‘vasıflarına sahip’ bir varlık olarak görülür. Dersim Mamekiye`de (Şu anki şehir merkezi) ‘Gole Çetu’ olarak bilinen bir ziyaret vardır. Rae Haq inananları buraya gidip kurban kesip niyaz dağıtır ayrıca da önemli bir ziyaret yeridir. Böyle olmasının sebebi; buranın Xızır`ın mekanı olduğuna olan inançtır. Xızır`ın iki Deniz veya iki Nehir`in birleştiği yerler mekanı olarak inanılır. Gole Çetu`da Pülümür tarafından gelen Harçik çayı ile Ovacık`tan gelen Munzur Nehrinin tam birleştiği yerdedir. Dewreşe Mılu`ya (Milanlı Derviş) Xızır burda göründüğüne ve beraber Cem yaptıklarına inanılır.
Dersim Rae Haq/Alevi inancında, Roze Xızıri/Xēlas (Xeylas), Türkçesi; Xızır orucu denilen Ocak ayında 3 günlük oruç tutulur. Bu aynı zamanda yeni yılı karşılama ayıdır. Pasawo newe (yeni yılın sultanı-paşası) bu ayda tahtına oturur ve yeni dengeler belirlenir. Xızır`da bu yeni dengelerin belirlenmesinde hazır ve nazır olur. Rae Haq inancında ‘Xızır’o Xēlas, Xızır’o Nebi ve Xızır’o İlyas olmak üzere üçlü vardır. Orucun üç gün sürmesi buna bağlanmaktadır.
Benzer inançlarda Xızır
Rae hag inancina yakin Yezidiler şubat ayının ilk perşembesi Xızır orucu tutar ve buna Xızır günleri derler. Bir diğer yakın inanç grubu Yarsan`da (Ahl-i Haq, Kakai) ise 11-14 Şubat arası üç gün boyunca salı, çarşamba ve perşembe günleri oruç tutulur ve buna Xızır orucu denir.
Delhi`de "bera" adlı hind takvimi bhadaun (Temmuz Ağustos arası bir ay) ayında Xızırābād`da (Delhi’ye bağlı bir yer) Xızır için adak adanır buğday un`undan yapılmış yiyecekler fakirlere dağıtılır. Rae Haq`taki dağıtılan "Niyaz`ı" hatırlatıyor insana.
Xızır İnancının Teolojik Kökeni
A- Enki/Ea
Enki; Mezopotamya tanrılar panteonunun baş tanrılarından gök tanrısı “An” ile yer tanrıçası “Ki”nin oğludur. Etimolojik olarak Sümerce Enki: En; efendi-Kral, Ki; yer, yeryüzü, demek olup; yeryüzünün ‘kralı-efendisi’ anlamına gelmektedir. Akadca karşılığı olan Ea ise; kaynak, pınar, suevi veya yeraltı suyu anlamına gelmektedir. Enki, bilgelik, deniz ve ırmak tanrısıdır. Bundan başkaca da Sümerlerde yaratıcı tanrılardan biri olarak geçmekte olup ana tanrıçayla birlikte evrenin büyük bölümüne biçim verdiği ve insanı yarattığına inanılmaktadır.
Enki ve Su
Sümerlerde ‘suların tanrısı’ olarak tapınılan Enki, Akad dilinde Ea olarak geçmektedir.
Enki mabedine, ‘deniz ev’ anlamına gelen Apsu denilmektedir. Bu yüzden ‘Absu Geyiği’ başka deyişle Büyük Alageyik (Dama Dama Mesopotamica) ünvanı ile anılmıştır.
Eski ön Asya’da yeraltı su kaynakları ve içlerinden su çıkan mağaraların, tanrıların ve ruhların dünyaya çıktıkları yer olduğuna inanılırdı. Diriliş törenlerinde tanrıların suyun bulunduğu alanlar, dağ, gök ve sunular için kazılmış olan çukurlardan geleceği düşünülürdü. Bu sebeple Asur kralları I. Asur-uballit ve Sanherib Akītu tapınaklarının bahçelerinde bulunan sulama kanallarına su sağlamak amacıyla kuyular açtırmışlardır.
Mezopotamya'da ilk dönemlerden itibaren tanrılara balık sunuluyordu. Kaynaklarının abzu olduğuna inanılan Fırat ve Dicle nehirlerinin temiz suyu balıklarla (çoğunlukla da sazan balıklarıyla) doludur; balığın su tanrısı Enki'yle ilişkilendirilmesi inançsal olarak doğal bir durumdur.
Enki bilge bir tanrıdır ve balıklar da bilgeliği simgeler: Babil dönemine ait mühürlerde, balık imgesi, insanlara saldıran tanrılar ve ifritler gibi, insanlığa kötülük getirecek figür ve öğelerin yakınına yerleştirilirdi. Bu gibi durumlarda balık, kötücül güçlere karşı bir hayır işareti olarak bir tür dengeleyici işlev görmesi için kullanılmış olabileceği kimi teolog ve tarihçilerce iddia edilmektedir. Neo-Asur silindir mühürleri masaların, muhtemelen sunakların, üzerinde sunulmuş balıkları gösterir. Asur kralı Sennacherib (M.Ö. 704-681 yılları arasında hüküm sürmüştür) Enki altın bir ayakkabı sunduğunda, denize de biri balık biçiminde altından iki nesne atmıştır.
Enki'nin birinci özelliği olan su; Alevilikte olduğu gibi birçok dinin yaratılış kozmogonisinde de bulunur. Ayrıca yine birçok inançta ölüm, döllenme-doğum ve vaftiz su ile olmakta idi.
Ayrıca eski çağlarda Dicle ve Fırat'ı Enki’nin penisindeki döl ile doldurduğuna-oluştuğuna inanılırdı.
Urfa’da kutsal olarak görülen balıklı göldeki balıklarda bu anlamda kutsal olup yakalanmaz, yenilmez ve zarar verilemez idi. Çevrede bu balıklara kötü davranan veya yiyenlerin başına kötü şeyler geldiğine dair birçok anlatı bulunmaktadır. Ayrıca içinde kutsal balıkların bulunduğu bu tarz havuzların olduğunu ve nehirlerdeki balıkların da bu inanç mantığına dahil olduğunu belirtmek gerekir.
Enki ve Bilgelik
Enki Yedi Bilgelerin başıdır. Ayrıca Bel rahibi Berossos’un eseri Babyloniaca (MÖ 281) Apkallular/bilgeler geleceğini anlatan en önemli kaynaklardan biridir. Berossos’un Yunanca kaleme aldığı eserde yedi bilgelerden biri olan U’an yani Enki, Yunancaya Oannes şeklinde çevrilmiştir. Oannes/U’an’ın; tanrıların Apkallu’su Enki olduğu konusunda tarihçilerin mutabık kaldığı görülür. Ayrıca Enki ‘sırların da tanrısıdır’. Enki, bilgelik, büyü ve uygarlığın sanat ve zanaatları ile ilgili olup, sanat eserlerinde uzun sakalı, pek çok boynuzu olan bir başlığı ve uzun, pileli cüppesiyle oturan bir tanrı olarak betimlenir. Kollarından toprağa oluk oluk su akar; bazen de bu su boyunca küçük bir balık da yüzmektedir. Kassit, Babil ve Asur dönemleri' nin simgeciliğinde Enki’nin hayvanı keçibalığı (bazen sadece keçi veya balık) olarak gösterilmiştir. Ayrıca Enki, genellikle bir balığın kuyruğuna sahip keçi ya da yarı insan yarı balık şeklinde tasvir edilmiştir. Keçi, Enki’yi temsil eden sembollerden biridir. Absu'nun dağ keçisi ile diyar diyar hep dolandığına inanılmıştır. Enki olarak bilinen güney takımyıldızı hem de kuzey göğünün takımyıldızı olan AŞ-IKU - Pegasus ile ilişkilendirilmiştir. Aynı zamanda Enki 40 sayısal ideogramı ile çağrılıyordu ve bu sayı kutsal olarak kabul ediliyordu.
Dersim Rae haq/Alevi inancında kutsal olduğuna inanılan dağ keçilerine ‘Male Xızır’i’dendiğini, ayrıca 70-80 sene öncesine kadar balığın yenmediğini (Yezidilerde de balık yemek günahtır) ve ‘Kırklar Meclisinin’ yine bu inançta çok önemli olduğunu bu kısma kısa bir bilgi notu olarak eklemek gerekir.
B- Xızır ve Mithraizm
Aryen/İranlılarda, birçok kavimde olduğu gibi su, dağ, güneş, ışık, gökyüzü vb unsurlar inançlarında görülmekteydi. Eski Hint (Vedik) Tanrı Mitra ‘’sözleşme’’ anlamında olup Sanksritçe ‘’dost, arkadaş’’ anlamına gelen Mithra, (Avestan Miθra ve Miθrō, Ahamenid dilinde Miθra, Partça-Pehlevice Mihr ve modern Persçe مهر, Mehr, Mihr "ışık, güneş, merhamet, dostluk, aşk" “anlaşma, gözleme” anlamında kullanılmıştır. Hemen şunu belirtelim ki, “Mitra” kelimesi Hindistan’da kullanılırken, daha sonra İran ve civarlarına geçtikten sonra “Mithra” olarak ifade edilmiştir. Mitra ve Mithra, her iki kelime de “akit, anlaşma, antlaşma, ittifak ve söz” anlamlarında kullanılır. İran’da Mithra, anlaşmalardan sorumlu tanrı olarak bilinirdi. Muhtemelen Proto-Hint-İran kelime kökü ‘mi-tra-'ya (sözleşme, yemin) kadar geri gitmektedir. Ayrıca Mithra ‘fazilet ve adalet’ özellikleri olan bir Güneş Tanrısıdır.
Aryan inançlar ile Asur-Babil inançlarının birbiriyle iletişime geçtiği eski çağlardan beri İran halkı birde Mısırlılar ile yakın ilişki kurmuşlardı. Böylece doğal olarak İran’ın dinine bu iki halktan etkiler gelmişti. Mitra’nın güneşle ilişkili ve erkek karaktere sahip olması ön Asya ve Mısır’da bulunan benzer inançlarla birleşerek temel özellikleri üzerine yeni şeyler eklenmesini sağladı. Böylece, Ahamenişler (M.Ö. 558–330) zamanında verimlilik tanrısı kültü Mitra, suların tanrısı Anahita’ya tapınmayla birleşti. Mitra, doğanın baba tarafını temsil ederken, güçlü bir soy sağlamak için tüm erkeklerin tohumlarını, tüm kadınların rahimlerini arıttığına inanılan Anahita ise doğanın anne tarafını temsil etmiştir. Bu nedenle Antik İran tanrıları ile Asur-Babil tanrıları arasında benzerlikler kuruldu. Babil’de, güneş tanrısı olarak kabul edilen Şamaş, Mitra’ya, Bel, Ahura Mazda’ya benzetildi. Mitra İran’da adaletin gözetleyicisi olduğu gibi Şamaş da Babil’de adaletin temsilcisiydi. Ayrıca Şamaş da Mithra gibi doğudan görünmeye başlıyordu. Orduları zafere ulaştıran ve kralların koruyucusu olan bir tanrıydı.
Mitraizm ile ilgili araştırmalarda, Mitra kültünün en önemli özelliklerinden birinin Mitracıların yedi dereceyi geçerek kurtuluşa ulaşacağına inanılmış olmasıydı. Bu yedi derecenin her biri bir gezegenin himayesi altındaydı. Bunlar;
1- Karga/ corax -Merkür/utarit, 2- Nymphus-Venüs/zühre, 3- Miles/asker- Mars/Merih, 4-Leo/aslan- Jüpiter/müşteri, 5- Perses/İranlı-Ay, 6- Heliodramus-Güneş, 7- Pater/Baba-Satürn/Zuhal şeklinde idi.
Mitra inancında kurban edilen hayvanın tanrıya ulaşacağı onun da bu şekilde tanrılaşacağı inancı mevcut idi. Bu nedenle kurban edilecek hayvana büyük saygı gösterilir, süslenir ve hiç incitilmezdi. Kurbanın kanı bir kapta toplanır, törene katılanların üzerine bu kutsal kandan sürülürdü. Bu kandaki tanrısal gücün insanları kötülüklere karşı koruyacağına, onları güçlendireceğine inanılırdı.
Herodot İranlıların tanrı heykeli, sunak, tapınak yapmadıklarını, bunun onların tanrılara insan biçimi yakıştırmamış olmalarından kaynaklanmış olabileceğini belirtir. Fakat Demeter, Persephone, Kibela ve Attis ile İsis-Osiris, mitoslarında insan şeklinde tasavvur edilen, ölen ve dirilen tanrılar görülmektedir. Bu kültler ile karşılaşmasından sonraki dönemlerde Mitra, insan şeklinde tasavvur edilen bir tanrı olarak görülmektedir. Daha sonra Mitra inancı İran’dan Babil’e oradan Anadolu’ya ve Roma’ya kadar süren yolculuğunda yol üzerinde karşılaştığı dinlerle etkileşim göstermiş ve onlardan yeni şeyler alarak farklılaşmıştır.
Mitra inancı Romalıların son büyük tanrısı olmuş 25 Aralık’ta Mitra festivalini kutlamışlardır. İran’da Mitra’nın doğum günü olarak kabul edilen bu tarih Avrupa’ya taşındıktan sonra hıristiyanlığa İsa’nın doğum gecesi olarak geçmiş ve kutlanmıştır. Hıristiyanlığın yayılması ile birlikte Mihr gelenekleri ve ayinleri bu dinin bağlıları tarafından beğenilince, Mitracılar tarafından dünyanın son zamanlarında insanlığı kurtaracağına inanılan Mihr’in doğumu Mesih ile ilişkilendirilmiştir. Bu gün, doğuda Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla İran’a tekrar Şeb-i Yelda olarak dönmüştür. Mitra’nın, doğum günü olarak kutlanan 25 Aralık gününün, İsa’nın doğum gününe; pagan inancında güneşin övüldüğü gün olan Pazar’ın, İsa’nın anıldığı kutsal güne dönüştürüldüğünü belirtmiştir.
Ernest Renan’a göre eğer hıristiyanlık bir takım nedenlerden dolayı (ölümcül hastalıklardan dolayı) engellenmiş veya yayılışı durdurulmuş olsaydı, bugün batı’nın dini Mitraizm olurdu. Kimi araştırmacılara göre hıristiyanlığın zemini Mitraizimdir. Bununla ilgili bazı inanç ve ritüellerde benzerliklerden bahsederler.
Mitra’nın sembolü Hydria: Aslan, Yılan, su ve toprak olup O’na atfedilen renk ise beyazdır. Ayrıca üzerine yemin edilen tanrıdır. Mitra adı zikredildiğinde anında ihtiyaç olunan yerde bitiveren ve insanlara yardım eden en yüce tanrıdır. Alevilerin birbirine ‘’dost’’ demesi ve klam/deyişlerde bu tanımı kullanmasının geçmişinde Mitra tanrısı bulunmaktadır zira o insan için zor zamanlarda onlara yardım eden bir ‘dosttur’.
C- Sraoşa-Soruş
Ünlü Zerdüştlük uzmanı Maria Boyce, Xızır`ın Zerdüştlükte ki Ahura Mazda ile insanlar arasında iletişimi sağlayan, yeryüzü ve insanlar ile alakalı bilgiler veren bir melek olan Sraoşa-Soruş olduğunu yazmaktadır. Avestan Sraoşa,Sorouş, Suruş, Saruş (Sarş) Persçe Suroş; ‘işitme, itaat, söz dinleme’ anlamındadır. Zerdüşti mitolojide ilahi itaat özelliği olan, vicdan sembolü, Ahura Mazda ve " daena’yı (din) öğreten ‘haberci veya meleği’ olarak kabul edilir.
9. ve 12. yüzyılların Pehlevice yorumlarında, tanrısal Saroş olarak görünür. Bu form yeni Persçe'de ki birçok varyantta da görülür, örneğin سروش, Sorūş. Diğer yazataların birçoğundan (hayranlığa layık’ kavramlar) farklı olarak, Sraoşa'ya sık sık ‘vicdan meleği’ veya ‘vicdanın sesi’ denir. "daena (din), hem "vicdan" hem de din’in hipotezi-varlığıdır. Sraoşa, Zerdüştlüğün en eski metinleri olan Gathalar da onaylanmış ve bu ilahiler Zerdüşt'ün kendisi tarafından yazılmış olduğuna inanılmaktadır. Bu ilk metinlerde Ahura Mazda'nın (düşüncesi tarafından yaratılmış) yarattığı altı Ameşa Spenta ile rutin olarak ilişkilidir. Gatha'da, Sraoşa'nın birincil işlevi Ahura Mazda'dan öğrendiği gibi, vicdanı ve yaşamın güzelliğini, ikinci olarakta onun dinini insanlığa yaymaktır. Sadece bu eski ayetlerde zorunlu olarak ifade edilir, ancak daha sonraki metinlerde (Yasna 57.24, Yasht 11.14 vb.) ve Gatha’larda doğrudan belirgin olan, gençlerin en güçlü, en sağlam, en aktif, en hızlı, en hayranlık uyandıran (Yasna 57.13) ve yoksulların destek aradığı varlık olarak tanımlanmıştır (57.10).
Yasna 33.14'te ifade edildiği gibi Zerdüştlüğün etik hedeflerinde (iyi düşünceler, iyi sözler, iyi işler), Sraoşa iyi işler ile özdeşleştirilir. Bu Sraoşa'nın iyi sözlerle özdeşleştirildiği Zerdüşt geleneğinde (Denkard 3.13-14) değişir. Yasna 33.5'te şair, Sraoşa'dan dünyanın son tadilatında en büyüğü (karar vericilerden) olarak ifade edilir.
Zerdüşt geleneğinde, Sraoşa, Cinvat köprüsünün üç koruyucusundan biridir, ölülerin tüm ruhlarının geçmesi gereken “yargı köprüsüde” yargıyı geçen üç tanrısallıktan sadece biri olsa da (diğer ikisi Raşnu ve Mithra'dır), Sraoşa sadece köprüden geçen ruha yolculuğunda eşlik eder. Yani bir ruh rehberi olarak Sraoşa saf-temiz ruhları cennete götürür. Son Avestik metinlerde Gathalar'daki görünümüne kıyasla tanrı Mithra'nın giderek artan özelliklerini üstlenir; Vendidâd'daki Daeva'ya karşı savaşır, bazen ahiretin yargı tanrıları arasında görülür. Daha sonraki zamanlarda (islamın hakimiyet dönemleri) başmelek Cebrail ile özdeşleşmiştir. Ayın on yedinci günü ona ithaf edilmiş olup 28 ile 31 yazad/ized'ten biridir. Geceleri, Sraosha dünyayı izler ve onu Ahriman ve ona hizmet eden Daevas'tan (Dev kötücül varlık) korur.
Zerdüşt takviminde her yazata bir gün adı ile adlandırılmış olup ayın on yedinci günü Sraoşa’ya adanmıştır. Sraoşa ‘kurtarıcı Melek Mesih’ olarak da adlandırılan bir varlık olup aynı zamanda kişinin tanrı'ya gelmek istediği anlamına gelir. Aynı zamanda ritüelin efendisi ve ocak ateşinin de koruyucusudur. İnsanlar onun vesayeti altında olup onlara Ahura Mazda'nın sözlerini öğretir, yoksullar ondan destek ister ve koruduğu tüm evlerde hoş karşılanır. Bir başka özelliği ise Srōş da (Sraoşa) Zerdüşti bazı metinlerde ‘şansın efendisi’ (xwarrah-xwadāy) olarak anılmıştır. Yasna 56-57'de Sraoşa, bedeni kutsal büyü olan güçlü, enkarne (hulul) akıl sözcüğü olarak tanımlanır (57.1). Sraosha "Gerçeğe" (aşavanem) sahiptir ve "görkemli" dir (57.2, 57.5, 57.7, 57.9, 57.11, 57.15 vb.). Ahura Mazda ve Amesha Spentas'a tapan tüm yaratımlarda ilk olduğu söylenir. Kötülükle savaşlarından hep zaferle geri döner (57.12) aynı zamanda yaratılışın çeşitli yönlerinin dünyayı doldurmasına ise izin verendir (57.23)
Sonuç olarak, Xızır çok geniş bir coğrafyada inanç dozajı farklı olsada önemli bir kutsal metafordur. Bu konuda birçok araştırma yapılmıştır ama hala gizemini koruduğunu söylemek abartı olmasa gerek. Xızır insan, melek, yada başka bir ilahi varlık mıdır sorusu kendime sorduğum bir sorudur. Bu sadece benim kendime sorduğum bir soru olmayıp, 10. yüzyıldan beri islam ulemasının sorduğu ve yanıt aradığı bir sorudur da. Ayrıca birçok batılı teolog bu sorunun cevabını aramış ve bu konuda pek de başarılı olamamıştır. İbni Arabi ekolünden Pers sufi Abd ar-Razzaq aq qoşani, kanımca en mantıklı cevap olan; Musa`dan günümüze kadar (yaşadığı dönemden bahsediyor ) sorulan bir sorudur ve ben ne olduğundan emin değilim, belki insanlara ‘insan formunda’ görünüyor, sonra tekrar "ruh" haline geçiyor, diye Xızır`ı tarif eder.
Günümüzde büyük bir coğrafyada farklılıkları ile beraber güçlü bir Xızır inanç algısı bulunmaktadır ve bunun teolojik tarihi altyapısını bu yazımda aktarmaya çalıştım. Xızır inancı daha fazla araştırma ve incelemeyi hak eden ilginç bir mesele olduğunun altını çizmek isterim.
Yazıda ismini zikrettiğim referansların dışında:
Kaynakça
Patrick Franke, Begegnung mit Khidr
Brigitte Groneberg, Die Götter des Zweistromlandes. Kulte, Mythen, Epen
Hayrettin Kızıl, Mitra’dan ‘’Mithras’ın Sırlarına’’ Mitraizm’in Kuruluş Serüveni.
Geo Widengren, Die Religionen İrans
Gürdal Aksoy Dersim Alevi Halk Dindarlığında Xızır’ın Tanrılaştırılması ve Zerdüşti Kökleri Üzerine
Gürdal Aksoy İslamî Teolojide Hızır Kompleksi (The Khidr Complex in the Islamic Theology)
Dhalla, Maneckji Nusservanji (1938), Geschichte des Zoroastrismus
Geo Widengren: Iranische Geisteswelt: Von den Anfängen bis zum Islam.
Suzan Akkuş Mutlu, Eski Mezepotamya’da Törenler Doktora Tezi
Jeremy Black, Anthony Green, Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü Tanrılar İfritler Semboller
Şinasi Gündüz, Anadolu'da Paganizm Antik Dönemde Harran ve Urfa
Mustafa Arslan, Seher Şentürk, Enki Kültü’nün Anadolu’daki Yansımaları
Samuel N. Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki