Anlam üretenler ve anlamlı yaşayanlar “cennet”i yaratır, anlamsız yaşayanlar ise “cehennemi”. Elbette “cehennem” vurgusu spiritual yani tinsel bir betimlemedir.
Dünya yaşanmaz hale getirildikçe, ölüm çekici hale gelir. İnsan, yapılan kötülükleri daha çok kanıksar olur ve tevekküle sığınarak her şeyi “müstahak” görür.
Bu nedenledir ki, zulümden kaçan Afgan kadınlar 2022’nin ilk gününde İran sınırında soğuktan ölür, minik çocukları donmak üzereyken bulunur. Cennetten kıyılarda “Göçmen” çocuk ölüleri karaya vurur.
Yerkürenin birçok yerinde recm edilen kadın görüntüleri soğumuş yürekler için birer şölene dönüşür…
Uygarlığın, varlığın güzelliğin yurdu “Bereketli hilal” yokluğun “yoksulluğun hilali” halini alır.
Cesetler kargolanır, gözlerimizin içine bakarak merhamet arayan “gelin çocuklar” çoğalır, utanç olmaktan çıkar. Ötekiler şarkı söyleyemez olur.
Çürümedir bu!
Dünya yaşanmaz hale geldikçe çürüme başlar. İnsanlar empati kurmaz olur. Savunma ve sakınma kolektif komünal refleks olmaktan çıkarak bireyselleşir. Herkes kendini savunur, kendini yüceltir. Paylaşımı değil bencilliği şımartır. Ekosistemler yok olur. Bozulan insan, doğayı da bozarak zaman içinde tersine bir yolculuk başlatarak anlamsızlaşır. Anlamını yitiren insan kendini de yitirir.
Zira anlamlılık Joel Kovel’in, “tarih ve Tin” adlı çalışmasında dediği gibi “Dışarıdan bakıldığında en alçalmış görünen bir kişi yaşama anlam katabilirken, bir ülkenin kralı anlamsız bir yaşam sürebilir. Anlamlılık daha çok bir kişinin gerçeklikle nasıl yüzleştiğine bağlıdır. O nedenle, anlamlı yaşamak bir anlam yaratma ve bu anlamı yaşama katma yoludur. Bu yaşamak fiilinin etken ve edilgen anlamlarını kapsar.”
Ölüm kadar yaşamın çekiciliği, ona yüklenen anlamla ilişkilidir. Anlam yaratan ve yarattığı anlamı yaşama katanlar, yani onu sosyal özne haline getirenler, getirme uğraşı içinde olanlar yaşamın yaratıcı üretken unsurudur. Burada yaşam öznesi olmak, anlam kazanmak konum, yetki, kariyer, varlık gibi durumlarla ilgili değildir, “kral örneği”nde belirtildiği gibi “anlam yaratma” ve yarattığı anlamı “hayata katma” edimiyle ilgilidir. İnsanı insan yapan da kim olduğu değil, yaratısıyla toplumsal yaşama ne kattığıdır.
Anlam katıldıkça yaşam çekicileşir, daha çok aranır olur, daha çok mücadele verilir. Ölüm uzaklaşarak doğal halini alır. Denge korunur, ekosistemler bozulmaz, eşitlik ve adalet gibi evrensel değerler gerçek karşılığını bulur. Ancak anlam kaybolunca yaşamın çekiciliği yerini ölümün çekiciliğine bırakır!
Ozan Emekçi’nin, “Izdırabı gül suyuna bandılar/ Gülüm seni arar oldum nerdesin/ Ayrılığı altın tasta sundular/ Ölüm seni arar oldum nerdesin” dizeleri ağlak bir arabesk değil, anlam katılmayan, anlamını yitiren hayatın bireyde yarattığı korku, endişe ve yaşam öznesinin örselenişini anlatır.
Dünya kirleniyor ve kirlendikçe daha çok yaşanmaz hale geliyor.
Ekosistem de insan soyu tükenmiyor ancak, kirlenerek kirleten ve giderek daha çok vahşileşen, duygularını kaybederek dünyayı önce çöplüğe sonra mezarlığa ve cehenneme dönüştürenler, yani “anlamsız yaşam süren krallar” böyle bir dünyayı seviyor. Böyle bir dünyaya aşık. Böyle bir dünyanın özlemini çekiyor.
Anlam üretenler ve anlamlı yaşayanlar “cennet”i yaratır, anlamsız yaşayanlar ise “cehennemi”. Elbette “cehennem” vurgusu, spritüal yani tinsel bir betimlemedir. Doğrudan karşılığı yoktur. Ancak içsel anlamı dünyayı, ülkeyi, alanı, bölgeyi yaşanmaz hale getirmek, yok etmek yoksun bırakmak, acı çekmek/çektirmek, kan kaybetmek, kan akıtmak, ölümle öldürmelerle kucak kucağa yaşamak, yalnız ve çaresiz bırakılmak olarak belirtilebilir.
“Belki de bu dünya, başka bir gezegenin cehennemidir” diyen İngiliz yazar fütürist Aldous Huxley, bu ironiyle aslında aynı gerçeğe vurgu yapıyor.
Birey ve toplum olarak “cennet” arayışında olmadıkça ya da arayışımızı ağırdan aldıkça “cehennem” büyür, ölüm çok daha aranır arzulanır hale gelir. Ölümle benzer anlamlar taşıyan korku çaresizlik umutsuzluk isteksizlik inançsızlık gibi yenik ve ezik duygular bir ağ gibi bedenimizi ve ruhumuzu sararak her birimizi cehaletin ve cehennemin esiri ve aşığı yapar.
Cennet ekosistemdedir. İnsanın güzellik özgürlük arayışıdır. Cehennemi yokluğun ve yoksınluğun yarattığı dünyada ölüm arayışına olan ten’in ve tin’in kendi gerçek doğasına dönmeyi başarmış olmasıdır. Cennet uzak, cehennem yakın olsa da cennet geleceği, cehennem bugünü anlatsa da cennet, cehennemde yani bugün de beliren ışıktır!