İslam literatüründe, ulema ve sıradan müslüman ahali tarafından ‘’zındık ve zındıklık’’ terimi ötekileştirme veya küfür, hakaret anlamında birçok insan, çevre için kullanıl(ır)mıştır. Çok fazla uzağa gitmeden müslüman kesimlerin Rae Haq/Aleviler için de kullandığı olumsuz, ötekileştirici terimlerden de bir tanesidir.

Zındık: Zandiq; zend kitabına aşina (müslüman olmayan) İndo-European Gno, Gen, Gene; bilmek

Avestan / Old Persian; zan 2 zana > Old Persian: Dan, dana, danestan; bilmek (Dr. Ali Nourai, An Etymological Dictionary of Persian, English and other Indo-European Languages). Zan, Kırmançki/Zazaki ve Kırdaski/Kurmanci’den bildiğimiz ‘’zan’’ (bilmek) kelimesidir.

Zındik Arapçaya geçtiği halleri ile: Zendeqa, nadiren ‘’zendeqiyye ve zındıqiyye" (ad: zındığın dini), zendeqa" (fiil: zındıklığa girdirmek), muzendeq (sıfat-fiil: Zındıklığa girmiş), tezendeqa (fiil: zındıklığa girmek), tezenduq (eylem ismi: Zındıklığa girme durumu) terimleri, zındıq veya zendeq (çoğul: zenâdıqa ve nadiren zenâdiq)^ kelimesinden üretilmiştir. (Melhem Chokr – İslam'ın Hicri İkinci Asrında Zındıklık Ve Zındıklar. sayfa 65)

Zındık tanımının arka planı

Pehlevî kökenli olan bu söz (Arapçalaşmış zındîq terimi), Sasanî dönemindeki Zerdüşti ve Arami (Süryani) hristiyanlar tarafından kullanılmıştır. Bu terim, Yunancadaki ‘’bilgi’ (kutsal gizli bilgi) anlamında olan ‘’gnosis’’ kelimesinin Pehlevice karşılığı ‘’zan’’ (büyük ihtimal Partça da böyle kullanılmış ve oradan Pehleviceye geçmiştir. c.ö.) kelimesinden türetilmiş ve gnostik tanımının tam karşılığı olarak ‘’zandeq’’ kullanılmaktaydı. Bunu başlarda gnostik olan Maniciler sonrasında Maniciliğin radikalize edilmiş hali olan Mazdekçîler için kullanmışlardır. Doğu hristiyanları da, bunlara korkutucu dinî uygulamalar yapmakla suçlanan yine gnostik din muhalifleri Marsiyonîler ve Daysanîleri ilave etmişlerdir.

Bu noktada gnostizm hakkında daha fazla bilgi için Rae Haq/Alevi Eskatolojisinde Bir Halka: Gnostizm yazıma bakabilirsiniz.

Sasanilerin Şahpur döneminde Mani ve taraftarları gayet iyi karşılanmış hatta desteklenmiştir. Şahpur’un ölümünden sonra işler tersine dönmüş ve Zerdüştlerin baskısı artmaya başlamış, neticesinde Mani idam edilmiş taraftarları ise katliama uğramıştır. Sonraki süreçlerde Mani taraftarları bir iç düşman olarak görülüp baskı altına alınmıştır. Daha sonra M.S. beş yüzlü yıllarda benzer bir durum Şahinşah Kava ve gnostik peygamber Mazdek arasında vuku bulmuş, Kava’nın ölümünden sonra Mazdek ve beraberindeki bir çok üst düzey dini önder tuzak kurularak öldürülmüştür. Bu arada Manicilik ve Mazdekciliğin Aleviliği oluşturan önemli halkalar olduğunu akılda tutmak gerektiğini yeri gelmişken belirtmek isterim.

Gulam Hüseyin Sadıki de, önce Manicilere, peşinden de Mazdekîlerede zendik denildiğini vurgular. Maniciliğin önde gelen uzmanlarından H. C. Peuch ise, zındık teriminin ortaçağda Müslümanlarca aslında Mani dinine mensup olanlar için kullanıldığını, bunun Pehlevice deki zendik kelimesinden geldiğini, zendik'in Sâsâni döneminde "zend'i uygulayan", yani Avesta'yı heterodoks bir tarzda yorumlayan, ister Manici, ister başka inançtan olsun, kısaca sapkın (heretik) demek olduğunu bildirir. Kelime benzerliğinden dolayı kimi batılı teolog ve tarihçi Sasani dönemi Avestanın bir çeşit tefsiri (yorumu), aslında çağa uyarlanmış Zurvani yorum hali olan zend (Avesta) mantığı üzerinden gnostik din-inançları biri birine karıştırmışlardır. Aksine zerdüştler gnostik olmayıp üstüne karşıt idiler. Yine eski Avestayı yoruma tabi tutanlarda Zerdüştler idi. Dolayısıyla bu iddia doğru değildir.

1.Zındık, zâhiren İslâm’a bağlanmış görünmekle birlikte nur ve zulmet gibi birbirine zıt iki prensibe dayanan Maniheizm’e, Mezdekiyye ve Mecûsîliğe mensup olan kimsedir; Abbâsîler döneminde kelime bu anlamda kullanılmıştır. 2. Müslümanlığını ortaya koyup küfrünü gizleyen kişidir. Bunlar İslâm’ın ilk döneminde daha çok münafık diye anılmıştır. 3. Hiçbir şekilde inanmayan kimseleri niteler. Müslümanlığın doğu ülkelerine yayılması neticesinde Arapça’ya geçen kelime zindîḳ şeklinde telaffuz edilmiş, çoğulu zenâdıka, masdarı zendeka olarak tespit edilmiştir. Kelime önceleri Maniheistler’i nitelerken daha sonra çeşitli mânalarda yorumlanmıştır. (TDV İslâm Ansiklopedisi Zındık maddesi)

Ortaçağda Müslüman Arap yazarlar kullandıkları zendik ve zendeka terimlerinin uzun geçmişinin ilk devirlerinde, İslam toplumu içinde ortaya çıkan, İrani kökenli dini akım ve taraftarlarını tanımlamak için kullanılmıştır. Bundan dolayı zındık veya zendik, İslami edebiyatta esasen, İslam cilası altında özellikle Mani'ci, Marcion'cu (Mârika), Mazdek'çi, Deysânî (Bardesan) inançları saklayan genellikle de İran/Aryen kökenli kişilere deniyordu.

Kanımca pekte yanlış olmayan Hamilton Gibb'in çok yerinde ifadesiyle, "Amaçları İslam İmparatorluğu'nu yok etmek değil, fakat İslam kültürünü antik Sâsâni kültürünün değer ve hükümlerine göre yeniden biçimlendirmek idi. Zira bu onların gözünde en yüksek değerleri temsil ediyordu."

Müslüman Arap sonrası zındık algısı

İslam din-ideolojisini kuşanmış Araplar altı yüzlerin ilk çeyreğinden sonra Sasani topraklarına saldırmaya başlar, 652 yılında ise son şahinşah Yezdigirt III öldürülür ve böylece Sasaniler tarih sahnesinden silinir. Böylece artık antik dünya dönemi kapanmış olur ve doğan yeni durum, fetihle altüst olmuş coğrafyada farklı farklı dini-politik hareketlerin oluşmasına ortam sağlayacaktır.

Arapların gelmesi ile zerdüşti Sasanilerin baskısından rahatlamış olan İrani ve Aramice konuşan halklar arasında gnostik kurtuluş dinleri Arap-müslüman karşıtlığı ile beraber bir parça yayılma dinamizmi bulmuşlardır. Bunlardan özellikle Manici seçilmişler ikişer kişilik gruplar halinde seyahat edip, dilencilik yaparak inançlarını tebliğ ediyordu. Manici dini yazıları tercüme etme, İslâm'a karşı eleştirel savunma yapıp bunları yayma, müslüman ve gayri-müslimler arasında gelişen tartışmalara katılarak aktif olmaya çalışmışlardır.

Dört Halife devrinden (632-661) başlayarak değişik istikametlerde gerçekleşen fütuhat sonunda, ele geçirilen coğrafyalarda yaşayan Arap olmayan kimi toplum-milletler şu veya bu sebeplerle Müslümanlığı kabul ederek İslam toplumuna katılmaya başlarlarlar. Bu kesimler, artık Arapların dini-siyasi üstünlüğünü kısa sürede anlamış ve kolayca kurtulamayacaklarını görmüş, boyun eğmekten başka bir yol olmadığını ise anlamışlardır.

Yeni müslümanlaşmış İraniler, Araplarca "mevali" olarak tanımlanmıştır. Bu kesimler içindeki bazı çevreler, yeni İslami kimliğini kullanarak kendini ‘’necip millet’’ olarak diğer milletlerden üstün gören Araplara karşı ufaktan kendi savunma mekanizmasını örmeye başlarlar. Böylece müslümanlaşarak ama Araplar içinde asimile olmadan farklı kalmayı başaran, bireysel münevverler ve toplumsal tepki cemaatleri ortaya çıkar. Özellikle Emevi döneminin ikinci yarısında ortaya çıkan bu kesimler Abbasi devriminin motor gücü olacaklardır. Bu kesimlerin özellik ile müslümanlaşmış zerdüşt kökenli olanlarının hatırı sayılır bir kısmı Abbasiler döneminde iktidara ortak da olacak, böylece Arap karşıtı İrani muhalefet hatırı sayılır bir bölünmeye ve kırılmaya uğrayacaktır. Yeni dönemden istediğini bulamayan ve daha çok batı İrani halklardan Mazdekçi ve bir kısım Maniciler, (Daysanileri ise bilememekteyiz) eski inanç ve kültürlerine referans veren kimi yeni islami anlayış-yorumlar geliştirirler. Eskatolojik (Din felsefesi) olarak Platoncu olan bu kesimler büyük oranda Plotinus (yeni Platoncu) inanç felsefesini benimseyecek ve bunun üzerinden yeni din-ideolojilere sahip olurlar. Kuşkusuz bunu yaparkende Haşimilerin asıl temsilcisinin Abbasi ailesi değilde Ali soylu vede daha çok Hüseyin üzerinden Seyyid sıfatlı olanlar olduğunu bir nas olarak belirlerler. Bu yeni eskatolojik-dini hat siyaseten de bir hayli manevra kabiliyeti sağlamaya olanak da sunuyordu. Artık yeni düşman, müslümanlaşan kimi İranileri de yedeklemiş olan Haşimi Abbasileridir. Abbasiler ise tamda bu noktada refleks gösterip ideolojik hattı islamlaşan eski Mani dini mensuplarının kurduğu mu’tezile mezhebini bırakıp daha çok zerdüşti kökenli olan müslümanların kurduğu-taraftarı olduğu sunni-hanefilik üzerine resmi mezhebi bina edeceklerdir. Ki, bu kesim sayısal olarak diğerlerine göre daha fazla olup, ayrıca Sasani devleti döneminde devlet yönetiminde de aktif idiler. Daha doğrusu dinsel-ideolojik olarak devletin asıl sahibi idiler.

İslam kaynaklarında zındık ve zendeka kelimelerine, ilk defa, Emevilerin son döneminden itibaren rastlandığı görülmektedir. Bu tanımın Arapça olmadığı, Müslüman Arap yazarlarının dikkatini çekmiş ve hangi dilden, ne zaman Arapçaya geçtiği, ne anlama geldiğine dair epey bir zaman boyunca kimi araştırmalar yapılmış ve sonrasında birtakım görüşler ileri sürülmüştür.

Abbasiler, Emevi yönetiminden memnun olmayan müslüman Araplar, mevaliler ve islam imiş gibi görünen gruplar ile ittifak yapmış 752 yılında Abbasi devrimi gerçekleşmiş ve böylece Emevi yönetimine son verilmiştir. Akabinde iktidarda eli güçlenen Abbasiler ‘’doğru dürüst, gerçek islam olmayan’’ kesimler ile arasına mesafe koyma ve kurtulma yoluna gitmiştir. Tamda bu noktada Arapça islam literatüründe zındık; ahlâkî davranışı, siyâsî tutumu, iman açısından kuşkulu görünen müslüman kökenli kişiler için kullanılmaya başlanmıştır. Fıkhen ise zındîk; kendini mü'min olarak gösterip "aslında" sapkın mezhebe sahip olan olarak belirlenmiş ve şeriat kurallarına uymayan, ibâdetlerini yerine getirmeyen kişiyi tanımlamakta idi. (M. Chokr Islamın ikinci asrında zındıklık ve zındıklar sayfa 25)

Böylece, artık zındık tanımı islam inancında ‘’tanrıya ve ahirete inanmayan’’ anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Böylece Sasaniler döneminde Pehlevice olan ve gnostikleri tanımlayan zındık kelimesi Arap müslümanlarda farklı bir anlam kazanmaya başlamıştır.

Abbâsîler döneminde ‘’zındıklığa’’ karşı, devletin kontrolü altındaki şehirlerde yayılma ve güçlenmemesi için ‘’dîvânu’z-zenâdika’’ diye özel bir birim kurulur ve başına da “sâhibu’z-zenâdika” ismi verilen kişiler tayin edilir. Abbasi halifesi Mehdî (ö. 169/785) döneminde bu kesimlere karşı bir hayli haşin davranılmış, 163/780 yılında Halep’te zındıklardan bir topluluğu katlederek kitapları imha edilmiş, 168/784-785 senesinde ise Bağdat’ta zındık olduğu iddia edilen kimi insanların katledildiği v.s. tarihi aktarmalarda geçmektedir.

Ayrıca Abbasiler döneminde Manicilik ile suçlanan kişiler, bir kuşu boğazlaması veya Mani'nin resmine tükürmesi istenirmiş. Ayrıca Mani dininden olanlar Bağdâd'ın merkezî hapishanesi olan el-Matbaq'a gönderilirmiş.

Başka bir tarihi aktarmada Ya'qûbî patrik şöyle yazmıştır: "Maniciler ile dolu olan Padna Rabta adında bir yer yıktırıldı. Padna Rabta ve Hînan köyü günümüzde artık mevcut değildir ve tam olarak nerede bulunduğunu belirlemek zordur. Rabta kelimesi ribât'ı çağrıştırıyor ve bu isimle Bizans sınırında bir yerleşim yeri bulunmaktadır. Hînan köyüne gelince Ayn-ı Dâb (Antep) ile Edesse (Urfa) arasında bulunuyor olmalı. (M. Chokr, İslamın İkinci Asrında Zındıklık ve Zındıklar sayfa 91)

Sonunda Manici, Daysanî, Marsiyonî dinî akımlar islamın yoğun baskısından dolayı tamamen ortadan kalkmış, yukarıda zikrettiğim Manici seçilmiş tebliğciler ise zamanla gezgin birer derviş ve abdallara dönüşmüştür.

İstilâcı Arap ve onun getirdiği dinin karşısında yenik düşmüş İranlının tepkisi Şuubilik

İrani halklar baskılardan dolayı bir şekilde Müslümanlığı kabul etmesine rağmen, çok güçlü olan eski inanç-kültüründen kolayca vazgeçmediler. Mirasçısı oldukları bu eski din ve kültürlerin muhtevalarını, yeni dini anlayış ve yorumlayışlarında referans olarak kullandılar. Tamda burada ‘’İrani islam’’ oluşmaya başlamış olur. Bunun yanında eski Zerdüşti Sâsâni toplumunun sınıflara ayrılmış, eşitlikçi olmayan, adaletsiz yapısına sosyal bir tepki olarak doğan Mazdek dini ve Manicilik, bu yorumlayışta teolojik ve sayısal olarak ana omurgayı oluşturmakta idi. Bu kesimler ilk önceleri Emevi sonrasında Abbasi hilafeti dönemlerinde İslam tarihinin, şuûbiyye denen büyük ve uzun süreli toplumsal tepki hareketi ideolojisinin oluşmasına en büyük ve en önemli katkıyı sağladılar.

Farklı bir ifade ile; ilhakçı olan ve kendisini ‘’üstün, necip millet’’ olarak gören Araplara karşıt olarak ortaya çıkan ‘’İraniliğin’’ romantik hissiyatı şuûbiyyenin içinden gelişmiştir. Aralarında Arap veya başka milletlerden olanlar da bulunmakla beraber, "zındık" ve "mülhid" olarak tanımlananların ezici kısmı esas itibariyle İrani kökenli mevali olan şahsiyetler olduğu bilinmelidir.

Yine bunun içindir ki, ilk zendeka hareketleri, bir yandan entelektüel çevrelerde teolojik, felsefi ve edebi görünüm kazanırken, diğer yandan da toplumsal hareketler olarak ortaya çıkmıştır.

Bundan dolayı bu dini-siyasi hareketlerin İran coğrafyasında su yüzüne çıkması kesinlikle tesadüfi değildir.

Ebû Müslim'in ölümünden sonraki ihtilal hareketlerinin ilki, 755-756'te Nişapur'da ortaya çıkan Sindbad isyanıydı. Hareket geniş ölçüde eski Mazdekçilerin desteğini kazandı. Hareketin lideri Sindbad da eski bir Mazdeçî olup; bir güvercin kılığına girerek göğe çıkan Ebû Müslim'in ruhunun, intikam için tekrar geleceği inancını yayıyordu. İsyan Abbasilerce bastırılır ve hareketin lideri Sindbad idam edilir. Hayatta kalanların bir kısmı sonra yine Mazdeki bir mezhep olan Hürremi Babek isyanına katılmışlardır.

Bu tarihçe bize çok önemli bir gerçeği de göstermektedir: Bihâferid'den Bâbek el-Hürremi'ye kadar zendeka olarak tanımlanan bütün toplumsal ihtilalci hareketleri, Hıristiyanlık, Musevilik veya Sâbiîlik gibi dini çevrelerden islama geçmiş olan mevâli arasında değil de, özellikle Mazdekçi ve Manicilikten (bir parça zerdüştîler) geçen mevâli arasında çıkmıştır. Yaklaşık 9. yüzyıla gelinceye kadar bu ilk tabaka zındıkları yoğunlukla batı İrani genelde ise İrani toplumlar olduğu veya en azından İrani kültür havzasına mensup oldukları belli olmaktadır. Bu, şu anlama gelmektedir; zendeka diye tanımlanan hareketlerin toplumsal-ideolojik tabanı geniş ölçüde İrani kültür havzasına mensup topluluklarca oluşturulmuştur.

Zındık olarak tanımlananlar aslında İrani veya Aramice konuşan farklı dini-inançsal kesimlerin islâm ile buluşma noktasını temsil eder ve aşırıcı (gulât) denilen çeşitli şî'î gruplarda bu kesimler içinden çıkmıştır. Ayrıca zikrettiğim kesimlerden Daysaniler felsefî ekolleri delillendirme yöntemi ve teknik kelimelerin öğrenilmesi noktasında müslüman ilâhiyatçıları bir hayli etkilemişlerdir.

Râfizîyye ve Karâmita’ya (İsmaili bir grup c.ö.) Tabakât ve ricâl eserlerinde zındık tanımı bu kesimler içinde kullanılmıştır. Bu eserlere bakıldığında bu fırkalara mensup olup zındıklıkla ithâm edilen kişiler olarak İbnü’r-Râvendî (ö.298/910)92, İshâk b. Muhammed en-Nehaî el-Ahmer (ö.280/894), Ebû Ca‘fer b. Ebî ‘Azârık eş-Şelmağânî (ö.322/934)93 ve Ebû Tâhir Süleyman elKarmatî (ö.332/944)gibi tanınmış tarihi şahsiyetlerde görülmektedir. (Tabakât ve Ricâl Kitaplarında Zındıklık ve Zındık Olduğu Söylenen Hadis Râvîleri Murat Öktem)

Zındıklık ve mülhidlik hareketleri karşısında duyarlılık gösterenlerin yalnız ehl-i sünnet kelâmcıları değil, onlar kadar, bir ara Halife el-Me'mun devrinde Abbasi devletinin resmi mezhebi konumuna yükselen mu’tezile kelâmcılarının olduğu da biliniyor. Buna rağmen bizzat mu’tezile mensupları dahi, ehl-i sünnet (özellikle hanefiler ve onlara yedeklenmiş şafiler, ki, bu iki kesim, hanbeliler ile zındık ve mu’tezileye karşı ittifak yapmış olmakla beraber sonrada dönüp hanbelilere karşıda beraber hareket etmişlerdir) mensupları tarafından zındıklık suçlanmış ve kendilerini bundan kurtaramamış üstüne İmam Mâlik b. Enes tarafından da çok katı bir şekilde zendeka ithamı ile suçlanmış ve bu yüzden kayıtsız şartsız öldürülmeleri gerektiği savunulmuş olduğu unutulmamalıdır.

Emevilerin son dönemi ve Abbasiler döneminde başlayan zındıklık tanım-ithafı sonraki daha çok ehl-i sünnet iktidarları tarafından sürdürülmüş olup birçok muhalif veya farklı düşünen müslüman için, tıpkı batıdaki engizisyon mahkemelerine benzeyen islami şerri mahkemelerce yargılanmış, kimisi hapis kimi ölüm ile cezalandırılmıştır, ki, bunlardan bazıları tarihten bildiğimiz meşhur şahsiyetler olduğunu da belirtmek isterim. Ayrıca zındık olarak itham edilen kimi şahsiyetler ise dini ve siyasi olarak ayakları kaydırılıp tasfiye edilmiştir. Bu noktada da zındıklık ithamının rakibini ekarte etmek için kullanılan güçlü bir argüman olduğunu da bilmek gerekmektedir.

Bahsettiğim zındıklık ithamı Osmanlı döneminde de devam etmiş ve Alevi, Bektaşi çevrelerden tutalım, hurufi veya kimi ehl-i sünnet mensubuna karşıda yapılmıştır. Bunlardan birine örnek olarak; Hamza Bâlî'nin Bosna ve Hersek yöresindeki propagandalarının temelinde bu fikir yatıyordu ve müritleri onun için kullandıkları "Sultan" unvanı da bu meseleyle ilgili olmalıydı. Üstelik çok tabii olarak bu düşüncenin, yöredeki Bogomili kökenli müslüman Boşnak halkı arasında, onların eski inançlarıyla çok rahat bir biçimde bağdaştığını da unutmamak gerekir. (Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler Sayfa 431)

Sonuç olarak

Zındık kelimesi hicri ilk üç asırda İrani kökenli dinlere mensup olup islam gibi görünen ve islam ulemasına göre ‘’küfrünü gizleyenler’’ için kullanılmıştır. Ancak hicri ikinci ve üçüncü asırlarda zındık kelimesinin müslümanlar arasında kullanımı o kadar yaygınlaşmıştır ki bu ifade günlük hayatta insanların birbirlerine kızgınlık anında söyledikleri olağan bir söz halini almıştır. Zındık ifadesi özellikle o dönemin toplumu tarafından bir hakaret ve ötekileştirme aracı olarak kullanılır hale gelmiştir. Bu bağlamda zındıklık kavramının daha çok siyasi ve inançla alakalı bir ötekileştirme ifadesi olarak kullanıldığını belirtmek isterim.

Gerçekte müslümanlarca ‘’zındık’’ diye tanımlanıp itham edilenler; feth edilenlerin, fethedenlere karşı bir kültürel direnişi, eski dinlerini, mistik ve felsefi kültürlerini İslami kılıf ve kavramlar aracılığıyla sürdürme, başka bir deyişle, kendi inanç, fikir ve kültür köklerini, girdikleri yeni dinin kalıpları içinde saklama mücadelesinden başka bir şey olmadığı şeklinde yorumlamak, kanaatimce tarihsel bir olgunun ifadesi olacaktır. Bu kesimlerden kimi mevâli, müslüman olmasına rağmen Emevi yönetimince bunun nimetlerinden kendilerini yararlandırmak istemeyenlere karşı eski inançlarını referans vererek karşı koymalarının sebeplerinden birisi olup Abbasi devriminden sonra iktidardan pay almaları sonucu dönmüş zendik denilen kesimlere karşı devletin yanında yer almış üstüne islamı iranileştirip felsefik derinlik kazandırmış ve uzak doğuya kadar yayılmasında da etken olmuş vede islamı bir dünya dini haline getirmişlerdir. Abbasi iktidarında istediğini bulamayan kesimler ise bölünüp nicelik kaybına uğrayarak farklı dini yapılar meydana getirmiş ve muhalefete bunun üzerinden devam etmişlerdir.

Zındık olarak tanımlananlar düz bir anlatım ile; müslüman ilhakından sonra Arap hâkimiyetinin tam ortasında bir kültürel var olma savaşıdır.

Zendeka ve ilhad hareketlerini anti-Arap bir siyasal ve ideolojik tepki olarak değerlendirmek kanımca yanlış olmasa gerek.

Daha sonraki dönemlerde zındıklık tanımı islam uleması ve sıradan ahali tarafınca ‘’sapkın ve din karşıtı’’ anlamı yüklenmiştir. Tabiki burada din karşıtlığından kastedilen islamdır.

Kaynakça

-Dr. Ali Nourai, An Etymological Dictionary of Persian, English and other Indo-European Languages

-Otakar Klima, Mazdak. Geschichte Einer Sozialen Bewegung Im Sassanidischen Persien

-Roland van Vliet, Der Manichäismus: Geschichte und Zukunft einer frühchristlichen Kirche

-Monika Gronke, Geschichte Irans, Von der Islamisierung bis zur Gegenwart

-Heinz Halm, Die Schiiten

-Farhad Daftray, Şii İslam Tarihi

-Said Nafisi, Babek

-M. Chokr, İslamın İkinci Asrında Zındıklık ve Zındıklar

-TDV İslâm Ansiklopedisi

-Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler

-Murat Öktem, Tabakât ve Ricâl Kitaplarında Zındıklık ve Zındık Olduğu Söylenen Hadis Râvîleri

-Muhammed B. İshak Nedim, el-Fihrist

-Muhammed Hekimoğlu, Abbasi Döneminde Zındıklık

-Mehmet Alıcı, "Zendig-Dehr İlişkisi: Kureyşli Zındıkların Zaman ve Ahiret Algısı

-Ahmet Arslan, İslâm Felsefesi Üzerine

-Ali Avcu, İslam'ın İlk Marjinalleri Gulat-ı Şia